Güzelliğin Talihsizliği
Güzel olan herşey talihsiz midir? Bunun cevabını arayacağım kendimce
Herşeyden önce güzellik göreceli bir kavramdır; kısacası bir bireyin güzel olarak nitelendirdiği nesne, birey , davranış, vd., bir başkası için güzel olayabilir.
Yani, güzellik hakkatten göreceli midir? :) hiç zannetmiyorum...
Çünkü;
İnsanların farklılıkları törpülenmektedir. Güzel kadınların tanımı yapılmıştır; geniş kalça ve ona kıyasla dar bir bel, iri gözler, simetrik yüz yapısı, pürüzsüz bir ten, zayıflık vs. Barbie bebeklerle yetişen biz çocuklar, dünya genelinde güzel olanın tanımını korkmadan yapabiliyoruz.
İnternet, televizyon, ülkeler ve kültürler arasındaki duvarları yıkan her unsur; bizi biraz daha ileriye taşırken, bakış açımızı biraz daha daraltmakta olabilir mi?
İyi huylu insan nasıl olmalıdır? ın sorusuna verilebilecek cevapların kısıtlılığı karşısında şaşırmamız gerekmez miydi? İyi insan hiç mi yalan söylemeyendir mesela? Hiç mi hata yapmayandır ya da?
Bilimsel araştırma, literatür taraması yapılmadığında doğru veya güzel değil midir acaba? Bu varsayımların köşeleri neden bu kadar sivrildi?
İstisnalar değersiz midir acaba? İstisnalar kaideleri bozmaz görüşünün yanında, istisnaların aslında kaideyi yarattığını da ekleyelim. İstisnalar, değişimi yaratan unsurlar değil midir ki, bu kadar köşeye itilmeleri neden?
Güzel olan istisna mıdır peki? Güzellik kavramı geniş olan bireyler için, güzellik bir istisna değildir. Güzellik kavramı dar olan insanlar için ise güzellik kesinlikle bir istisnadır. Ne var ki, bu çeşitliliği, tek düzeliğe indirgeyen, toplu bir güzellik anlayışı, bir estetik anlayışı bulunuyor toplumda. Bu anlayış, yukarıda bahsettiği diğer konular için de geçerli. Bizim bakış açımızı daraltan bir at gözlüğünden başka birşey değil bu yaklaşım.
Bunun yanısıra, güzel olanıın aynı zamanda iyi olduğuna dair toplum tarafından kabul edilen bir gerçek de var ki, bu gerçek, bu hataya düşmeyen bireyin varlığından şüphe ettiriyor insana.
Talihsizlikten kastım da şudur; güzel ve iyi olduğunu düşündüğümüz insanlara olan yaklaşımımıza, bir de sürekli pohpohlanan, sebebpsiz yere beğenildiğini düşünen, genel olarak "güzel" sıfatıyla nitelendirilen bir bireyi düşünelim. Her ne kadar güzellik ve estetik kavramları daha çok kadınlara yakıştırılsa da, erkekler için de aynı ıfatın kullanılabildiğini kabul edelim. Dolayısıyla bu birey bir erkek veya bir kadın olabilir.
Bu birey, aynı durumdaki arkadaşlarına kıyasla daha fazla ilgi görmekte, daha az suçlanmakta olabilir, kendisine daha iyimser yaklaşılıyor olabilir. Hatta bunun bir de zıt grubu olarak, kendisine karşı kıskançlık duyguları besleyen bir birey tarafından daha çok suçlanıyor, daha kötü bir muamele görülüyor olablir. Her iki koşulda da, toplum genelince "güzel" olarak kabul edilen bu birey, karşılaştığı tavırla, dış görünüşünü ilişkilendirme eğilimindedir.
Zaten insanların meta olarak görüldüğü reklamlarla koyun koyuna yaşıyoruz, zaten kadının fazladan nesneleştirildiği bir toplumun çocuklarıyız, zaten ürünlerini satma niyetindeki firmaların arsızca rekabet ettiği bir ekonomik düzendeyiz ve zaten hayat oldukça sıkıcı... Ne olmasını beklersiniz ?
Güzel olan birey, bunun avantajlarını kullanır hale gelir. Kullanmaya niyeti olmasa bile toplum onu bu yöne sürükler.
Tesettürlü bir bayan, inancını dışa vurması sebebiyle daha rahat iş buluyorsa, tesettürünü kullanmayı öğrenir.
Özürlü bir birey, insanlardan daha rahat para istiyorsa, özrünü kullanmayı öğrenir.
Etik açıdan değerlendirmelyim, peki. Bu durum etik midir?
Etik nedir ki? :D Sen misin etiği tanımlayacak olan. Kofi Annan mı? Din adamları mı? Kimdir o?
Geçiniz. Etik değerler tanımlanamaz. Tıpkı güzelliğin de tanımlanamayacağı gibi...
Biz ancak toplumun genel yargıları ile birey tutum ve davranışlarının örtüşüp örtüşmediğini kendimizce değerlendiririz. Doğru veya yanlış oluşuyla da ilgili çok net kanaatlere varabiliriz. Bana sorarsanız, bu kanaatler külliyen çöptür.
Güzel olan ise, güzelliğinin içinde kaybolmaya mahkumdur. O güzeldir, ondan başka birşey beklemezsin, yiter gider o.
Hatta, kendisine deli olduğu söylenen birey de deliliği içinde kaybolur gider! Toplumun dışında kalır, kendi içinde yitip gider. Oysa mevcut yaklaşımımızla, psikiyatri, deliliğin sadece %5 ini tam anlamıyla tedavi eder. Kimse sorgulamaz , % 5'lik bir iyileşme sağlayan bu yöntemlerin gerekliliğini.
Böyle bir hayat işte, daldıkça kaybeder insan aklını.
Aradığım sorunun (yazının ilk cümlesine atıf) cevabı da, bu belirsizliğin içinde gizlidir. Gerçekten doğru ve yanlış yoktur. İnsan, bu olan biten karşısında o kadar acizdir ki, tutunacak dal arar; din, bilim, aşk... O dalların hiç biri, ağacı sahiplenmenizle sonuçlanamaz. Milyarlarca ağdan oluşan bir model kurabilirsiniz, ancak geleceği hiç bir zaman öngöremezsiniz, herşeyi tam anlamıyla açıklayamazsınız. Bunun çözümü de, sıfat kullanımının yasaklanmasıdır herhalde. Oysa sıfatlar, duyguları ifade eder, duygular da tam olarak anlamlandıramadığımız, bilinçaltımızla desteklenen, çoğu zaman bize mantıktan çok uzak işler yaptıran ancak yakamızı da hiç bırakmayan olgulardır bana sorarsanız. Duygular değil midir "güzel" sıfatını ortaya atan? Evet, onlalrdır herhalde, ortaya atabilirler, kabul. Benim sorunum bu duyguları yönlendiren başka akıllarla.
Evla
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa