9 Nisan 2013 Salı

Bilime Acemi Dalışı



Bilim nedir? Din, tarih, coğrafya, matematik, psikoloji, müzik bir bilim midir?
Bugün boyumdan büyük bir yazı yazmayı deneyeceğim, yapacağım hatalar için sizden peşin olarak özür dilerim, ancak ben taksitle anlıyorum, bu sebeple en azından deneyeceğim.
Kendimce bilimin ne olduğu ve hangi konuların bilimsel olduğuyla ilgili görüş beyan eder dururum. Düşündüm de, bilimin ne olduğunu bilsem, araştırsam iyi olacak!
Bilimin tanımını yapmışlar, bunun için pek çok tanım yapılmış Bu tanımların hepsi birbirinden farklı, kilit noktalar ise şu şekilde
  • Sistematik şekilde gözlem yapılması
  • Kuralların formüle dökülmesi
  • Başka araştırmalara ışık tutabilmesi
  • İnsanlar tarafından gerçekleştirilmesi
  • Doğayla ilgili gerçekleri bulma hevesi
  • Veri toplaması
  • Dünyayı, doğayı daha iyi anlamamızı sağlaması
  • Hipoteze dayalı olması
  • Tekrarlanabilir olması
Bir konu üzerine pek çok tanımlama yapılabilir. Bilim de, insanoğlunun yarattığı bir kavramdır, bu sebeple sınırlarını da yine insanoğlu çizebilir. Tanımlardaki bu çeşitlilik de, insan görüşlerindeki çeşitlilikten ileri geliyor.
Bilim ile ilgili farklı bir yaklaşım sunan Popper’dan bahsedelim:
Karl R. Popper: Bilimi “bilgi topluluğu” gözüyle değil de, bunun yerine “prensip olarak doğrulanamayan, ama testlere dayandıkları sürece birlikte çalıştığımız vedoğru olduklarını kanıtlayamadığımız, tahminler ve sezgiler sistemi” olarak görmemiz gerektiğini anlamamız gerektiğini düşünüyorum. (I think that we shall have to get accostumed to the idea that we must not look upon science as a “body of knowledge”, but rather as a system of guesses or anticipations that in principle can not be justified, but with which we work as long as they stand up to tests, and of which we are never justified in saying that we know they are “true”)
Popper, 1919 yıllarında tartışılan üç önemli teori olarak değerlendirdiği Karl Marx – Marksist Teori, Freud – Psikoanaliz, Alfred Adler – Bireysel psikoloji teorilerinin, fizik teorilerinden neden farklı olduğunu düşünür. Bunu şu şekilde açıklamış, Einstein’ın teorilerini mutlak doğru olarak görüldüğünü, ona inanıldığını, dolayısıyla bu teoriyi eleştirmeye gerek duyulmadığını vurgulamış. Aynı mantıkla, matematiği de sosyolojiye kıyasla çok daha kesin bir yaklaşım olarak değerlendirmiş. Burada bahsi geçen 3 teorinin de, o zamana kadar açıklanamamış bazı konuları açıklayacak güçte olduğunu düşünmüş, dahası her olayın, onların teorileriyle açıklanabileceğini fark etmiş. İşte tam da bu noktada, bu teorilerin zayıflığını yakaladığına kanaat getirmiş. Sonunda demiş ki, eğer istersek her teoriyi onaylayacak bir olay buluruz, zaten teoriler de, birilerinin uzun süre içerisinde gerçekleştirdiği gözlemlerin sonucunda elde edilir. Önemli olan teorinin reddedilebilmesidir. Kısacası bir teorinin bilimsel olabilmesi için; yanlış çıkartılabilir(aksi ispatlanabilir), test edilebilir, çürütülebilir olmalıdır.
Şunu anlıyorum, kesin bir gerçek mevcut değildir! Sabit gerçekler bilimde makul değildir. Doğruluğu, ancak ve ancak aksi ortaya çıkana kadar var olabilir. Bunun için de teorinin test edilebilmesi gerekir.
Hani lisede gördüğümüz bir yaklaşım vardı: hipotezler genel geçer olduklarında teoriye dönüşürlerdi. Lisede, bize bu bilginin fazla olduğunu düşünen yönetim sistemi sebebiyle ezberlediğimiz o eski ifadelerin, bir gün birileri tarafından çöpe atılacağını kim bilebilirdi ki? Aynı durum atomun yapısı için de geçerli değil mi? Atomun içinde neler oldu, biz hala liselerde proton nötrondan öteye geçemedik.
Popper’ın anlattığı bu farklı yaklaşımların oluşmasındaki temel sebebin şüphecilik olduğunu söyleyebiliriz. Herkesin doğruluğundan emin olduğu bir sistemi sorgulayan kişi, ancak ve ancak deli olarak nitelendirilir, ta ki sorguladığı sistemin daha önce fark edilmemiş bir dinamiğini bulana kadar, ondan sonra artık ağır bir bilim adamıdır kendisi.
Aslında, doğada her şeyin mevcut olması, ancak bunların bir kısmının gizli oluşu nedeniyle araştırma yapar insan. Merak eder ve bir gerçeği, bir doğruyu aydınlatmak için çabalar. Bugün Masonlar, bu gizli ve gerçek bilginin kendilerinde olduğunu iddia ederler ve bu temele dayanarak kurmuş oldukları derneklerde, ezoterik yöntemlerle bu gizli bilgiyi, ehli olduklarını düşündükleri kişilere yayarlar. Bu gizli ve gerçek bilgi her zaman çekicidir.
Ve işte başa döndük, bilim nedir?
Cevabı bende değil elbette, kesin bir tanımlama yapmak da mümkün değil zaten, bilim kelimesinin yaratıcısı da hayatta değil herhalde. Yine de şunu söyleyebiliriz, şüphe etme ve araştırma eylemleri, sanırım konunun temelindedir.
Bilimsel çalışmalar bazen mevcut bir durumu ortaya çıkartırken, bazen de yeni bir durum yaratmaktadırlar. Örneğin kolesterolün insan bünyesine zararlı olması, yıllarca doğru kabul ettiğimiz bir bilgiydi, ancak artık birileri bunun doğru olmadığını, kolesterol ilaçlarına gerek olmadığını söylüyor. Yani insanoğlu tarafından yaratılan gerçek, kolesterolün zararlı olduğu yönündedir. Daha sonra kolesterolle ilgili farklı yorumlar yapıldı ancak bu yorumun da doğanın gerçekliği olup olmadığından emin olamıyoruz.
Kısacası A’nın yanlışlığı, saçmalığı, zaman içinde doğruluğa dönüşebilir veya A’nın mutlak doğruluğu zamanla büyük bir hata olarak algılanabilir. Bu hal bir çelişkidir aslında, ancak bilimin birikimli ilerlemesinin doğal bir sonucudur aynı zamanda.
Popper ayrıca, astrolojinin, test edilmesi mümkün olmayan bir yaklaşım olduğunu, bu sebeple de bilim olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiş. Marksist teori için aksinin ispat edilmiş olduğunu, Freud ve Adler’in teorilerinin ise test edilebilir olmadıkları için reddedildiklerini de söylemiş. Bunu söylerken, Freud ve Adler’in yaklaşımlarının şimdilik test edilemediğini de eklemiş. Bildiğim kadarıyla, psikiyatri artık Freud’un yaklaşımından uzaklaşıyor, demek ki bu hipotez artık reddedilmiş.
Konu üzerine bir yorum yapayım:
Tarih: kesin doğrulardan oluşmaz, yeni bir kaynak çıkar ve isteyen ona inanır, yoruma dayalıdır, test edilemez. (Popper’a göre bilimsel değil)
Fizik: kesin doğrulardan oluşmaz, çürütülebilir, yalanlanabilir ve test edilebilir. (Popper’a göre bilimsel)
……….
Bitirmeden, şu sözlere yer verelim:
Richard Feynman (Nobel Ödülü kazanmış bir Fizikçi) demiş ki:
Din bir kader kültürüdür, bilim ise bir şüphe kültürüdür. (Religion is a culture of faith; science is a culture of doubt. )
Matt Ridley: Bilimi çalıştıran yakıt, cahilliktir. (The fuel on which science runs is ignorance.)
…………….
DİPNOT 1: Bu yazıda Yrd.Doç.Serkan Albayrak ‘ın doktora dersinden esinlendim, derste öğrendiklerimin üzerine yapılan her saçma ilave şahsıma aittir.
DİPNOT 3: İngilizceden Türkçe’ye çeviriler şahsıma aittir, birisi çıkıp bir hatasını söylemedikçe (aynı durum yazı içindeki yorumlarım için de geçerli), reddedilemez olarak kalacaklar.
Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa