18 Aralık 2013 Çarşamba

Kara Dedektif Serisi - 1 (belki de son)

Bugün diğer günler gibi, aklımın karışık olduğu, aydınlatamadığım suçların ağırlığını taşıdığım bir başka gün; soğuk, güneşli. Kışın ortasındaki bu güneşi yalancı buluyorum, beni ısıtmadığı halde orada bulunuyor olmasını sahtekarlık olarak değerlendiriyorum. İnsanların karışık duygular içinde sarf ettikleri sözler, yaptıkları ve harcadıkları hayatın peşinden koşuyor olmak sinirimi bozsa da, bir yandan inanılmaz bir haz duyuyorum, merak ediyorum ve öğreniyorum. Bazen bütün bir dünyamın kurgudan ibaret olmasından endişe ediyorum, ama bu saçma olurdu değil mi? Ve komik...

Ben yaşıyorum, şüphe eden, paranoyak, ayaklı bir canlıyım. Yürüyorum, gittiğim her yere, beynimdeki takıntıları da götürüyorum. Ben hasta mıyım? İnsanlar benim hasta olduğumu anlayana kadar, hastayım diyemem. :)

İşte yine oldu, bir anda güne bulutların arkasına çekildi. Bas bas bağırıyor yalancılığını.

Bugün yine o çözemediğim yegane olaya ayırdım zamanımı, düşünerek bulamadığım. Daha önce düşünüp de bulamadığım bazı vakalarda, gerçeği elimle koymuş gibi bulduğum olmuştu: o anda bulunmamam gereken bir yerde bulunarak, veya o an duymamam gereken şeyleri duyarak, görmemem gerekenleri görerek... bana yardımcı olan bazı teknolojik ekipmanlar oldu, hepsine ayrı ayrı teşekkür ettim, onları saklar sakınırım, bana çalışan sadık dostlarımdır onlar benim.

Ben deli miyim? Hiç zannetmiyorum. Çözdüğüm sorunların bolluğuna bakılırsa, kesinlikle deli değilim. Bazıları çok zeki olduğum bile düşünebilir, onların göremediğini görmüş olmamı heyecanla karşılayabilir, elbette işim bitince elime geçen kağıt paranın sıcaklığını hissettiğimde ben de onlara katılabilirim zaman zaman. Ama hep kağıttır o para, bozuk para alacak şekilde anlaşmam ben, küfür gibidir o bozuk metal parçaları, bana yakışmıyor.

Her şey iyi giderken, bir an aklım bu olaya takılıyor işte, anlayamıyorum, bulamıyorum. Bulacağım elbette ama bulmak istiyor muyum acaba? Bu benim, ulaşılmaz sorunum olarak kalmalı belki de, böylece megaloman olmaktan korurum kendimi. Daha önce yapmadığım şey değil kendimi kandırmak, iyi bilirim bunu. Zaten, bu bilgim sayesinde bana gelen insanların göremediklerini görebilirim, kendisini kandıran, kendisinden şüphe eden, hayatının yalan olmasından korkan, paranoyak, bir parçası ben olan insanlar gelir bana. Kapıdan girdikleri anda, veya bir kafeye girip onları seçtiğim anda, yüzlerindeki tükenmişlik veya öfke hissinin onları ne kadar çaresiz gösterdiğini bir bilseniz! Onlar bana muhtaçtır, ancak henüz haberleri yoktur.

Bilirim, kendisini kaybetmiş insanları. Ama şu vaka, benim beynimi yiyor, acaba anlayamayacak mıyım? Kağıtları tekrar tekrar çıkartıp, panoma tekrar tekrar benzer yazılar azıp aynı boşluğa ulaşmaktan bıktım. Yeni veriler elde etmeliyim. Belki zamanlamam iyi olursa...

Ama bu sorun çözülmeli mi bilmiyorum, bu benim tek el değmemiş gerçeğim olmalı belki de. Bilmiyorum. Ben zaten neyi bildim ki? Bir şeyleri bildiğimi iddia edersem, nasıl şüphe duyarım? Kendimle çelişmezsem, nasıl kendimden şüphe ederim? Bildiğimi söylediğim her şeyin birbiriyle çelişmesi mümkün müdür?

Evla

Güncelleme: Kara Dedektif Serisi 2 için tıklayınız.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa