16 Mart 2014 Pazar

Bir Çay İçimi

Geçen seferki gibi güzel bir gün , biz Kahve Bahane'deyiz, Taş Fırın'dan zeytinli açmamızı aldıktan sonra, birer çay istedik. Bu bizim rutinimizdi, ki rutinler konusunda ikimiz de aynı şekilde düşünürdük, rutin insanı köreltir derdik. Ancak, yine o yakamızı bırakmayan çelişkilerimiz, bizi bir rutinin içine sokmuştu ve neredeyse her cumartesi beraber kahvaltı yapmaya çıkardık... İkimiz de çayımız gelene kadar tek kelime bile konuşmadık. Her zamanki arkadaş bize çayları getirip, bizi tanıdığını belli eden ince bir gülümsemeyle afiyet olsun dedikten sonra, teşekkür ettik, ve o kaldığı yerden devam etti: 
-Böyle vahşi çatışma olmaz, hayat çok kısa, insanlar birbirine saygı duymalı ve barış denen şeyi hissederek yaşamalıyız
-Sence böyle bir dünya var mı, yoksa sen delicesine hayal mi kuruyorsun?
-Bu dünya biz istemediğimiz sürece olmayacak, bunun saçma olduğunu düşündüğümüz sürece, böyle bir huzura kavuşamayacağız, bilmem cevaplayabildim mi ? :)
-Harika, o zaman nasıl bir dünyada yaşayacağız, kendi çıkarlarını arayan insanların varlığı ne olacak? 
-İnsanlar kendi çıkarlarını arıyor olabilirler, zamanla bundan vaz geçerler, medeniyetleşme dediğin bu değil mi?
-Herkesin çıkarına uygun olan şeye mi inanacaklar yani?? Ama herkes bir değil ki, insanları robot gibi düşünemezsin, özerklik ne olacak??
-Özerklik yine olacak elbette, baskı yapılmayacak zaten arkadaşım. İnsanlar kendi arzularıyla vaz geçecekler sadece kendi çıkarlarına göre hareket etmekten.
-Ve bunların sonunda dünya yaşanılır bir hal alacak öyle mi?? Çiçekler , kelebekler vs??
-Olayı ütopikleştirmeyelim!
-Ben de aynı şeyi sana söyleyecektim :)
-Peki, neresi ters geldi sana, bi anlatır mısın?
-Şurası: azınlıklar haklarını aradığı zaman, çatışma olacak, sen çatışma olmasın dersen onları bastırmış olursun, o zaman çoğunluk mutlu, azınlık mutsuz olur! Senin kurduğun dünya ise, çatışmanın olmadığı, yani farklı görüşlerin olmadığı bir dünya!

Bir an sessiz kaldı, ya söylediklerime hak verdi, ya da iddiamı çürütecek sağlam bir şey arıyordu. Kafası istemsizce pencereye doğru döndü, bir yere takıldı sanki gözleri. Ben de aynı yöne bakıyordum, aradığı cevabı görebilirim belki diye. Bizim olduğumuz üst katta 3 masa daha doluydu, genellikle bizden genç.. Ah işte geri döndü

-Pekala, söylediklerini düşünüyorum, dediklerinde haklı olabilirsin

Bir an gözlerim parladı, belli etmek istemedim, dudaklarımı sıktım. Devam etti;

-Ancak bu görüşün, benimkiyle oldukça uyumlu aslında. Sadece zaman farklılığı var arada.
-Nasıl yani?
-Şöyle ki, azınlık haklarının korunabilmesi için çatışma olması gerektiğini söylüyorsun, öyle değil mi?
-Evet?
-Haklısın, azınlıklar haklarını koruyacaklar, ve insanlar buna saygı göstermeyi öğrenecek. Ve bir gün gelecek, azınlıklar haklarını aramak için bağırmak, çatışmaya girmek zorunda kalmayacaklar.
-Bağırmak ve çatışmak kelimelerini aynı yerde kullanman biraz garip oldu bence!
-Hmm.. Tamam, bağırmak saçma oldu, haklısın. Konuşan bir çatışmadan bahsedelim.
-Yani, çatışa çatışa çatışmalar tükenecek diyorsun, herkes herkes için neyin iyi olduğu konusunda hem fikir olacak. Bu mudur yani önerdiğin?

Yüzüme sanki sitem eder gibi baktı, ancak zerre kadar kırgınlık yoktu. Başka türlü olsaydı, onunla bu kadar zaman geçirmemiş olurduk eminim. Onun bu anlayışına ve sakince tartışmasına, onu tanıdığımdan beri hayrandım. bunu ona söylememiştim ama o.. İşte geri döndü;

-Evet, sanırım budur.
-Pekala, bu insan iradesini hiçe sayan yaklaşımının altında buram buram insan sevgisi kokması sebebiyle, sana olan itiraz hakkımı, açman bittiği için şimdilik saklı tutacağım.

İkimiz de keyifle gülüyorduk. Beni tanıyordu, keskin laflarımın onu kırmak için olmadığını biliyordu, ve ben onun yanında, pek çok insanda olamadığım kadar özgür hissediyordum kendimi.

Birer çay daha istedik.

Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa