22 Aralık 2012 Cumartesi

Dostun Kelâmı

Dost edinmek zordur, dost olmak da öyle. O bağ, her iki taraf için de, belli bir sürecin içinden geçmeden kurulmaz.
İnsan, sorunları yarattığı düzlemin içinde kalarak, kendi sorunlarına çözüm getiremez diye bir söz vardır. Sözü devam ettiren birileri tarafından, o düzlemi değiştirebilecek kişiye atıf yapılır, dosttur işte o zor zamanların ışığı denilir. ("We can't solve problems by using the same kind of thinking we used when we created them." Albert Einstein)
Ne gariptir ki, biz o zamanlarda, yardıma ihtiyacımız olduğunu bile göremeyebiliriz. Canımız yanar sadece, bir sorun vardır, hissederiz, kendimizi koskocaman bir dünyanın içinde, minicik bir çocuk gibi çaresiz, bir yerlerde kaybolmuş hissedebiliriz. Bırakın kendi derdimize derman olmayı, onu ortaya koyacak, masaya yatıracak gücümüz bile olmayabilir. İnsan, kendi kendisine yetebilecek vasıflara sahiptir derler ama bazen yetmez.
O uykunuzdan, ancak değişen koşullar ( http://didevla.blog.com/2012/11/20/kirilmalar-ve-insan-algisinin-degisimi/ ) veya akıllı ve yürekli bir insan uyadırabilir sizi. Bu, sizi daha iyisi için eleştiren kişidir aynı zamanda. Sizi iğnelemek, sizi kırmak değildir esas niyeti. O sizin gözlerinizin içine bakarak, sizin kendi yolunuzdan saptığınızı söyleyebilecek kadar yürekli ve hatta sizi üzeceğini bile bile, sizi kaybetme riskini göze alarak konuşabilecek, kıymetli bir akıldır yanınızda. Zordur onun işi, çünkü o susup, bir kenara çekilip, sizin yanışınızı izleyemez, onun da canı yanar sizinle birlikte. Zordur işi, çünkü o sizi yönetmeden, sizin itaat altına girmenize imkan vermeden yapar bunları. Size "yol gösteren" , "yolunuzu aydınlatan" olmak değildir esas niyeti, sizi mahcup etmek değildir kendisine karşı. "Ben demiştim" demek, kendisiyle övünmek değildir derdi, belki övünür ya kendisiyle, söze dökülmez o övgüler. Hatta iyisi, sitem nedir bilmez, "neden aramıyorsun beni " cümlesini bilmez, "hayırsız, bir hal hatır sor bari" cümlesini bilmez, şudur bildiği; "iyi misin?". Budur benim dost tanımım.
Herkes gülebilir yüzünüze, her vasıfta insan arayıp hal hatır sorabilir sizden, yüzlerce arkadaşınız olabilir, hatta havanın ve suyun bütün bileşenlerini analiz edebilirsiniz onlarla. Oysa, dostun sayısı çok azdır, onlar azdır ve özdür.
"Eleştirmek, sevgi ve akıl işidir" demişti babam; demek ki, diğer eleştriler, ya kırmak için yapılır yada düşünmeden söylenen anlamsız yorumlardır, onlar üzerine durup düşünmeye bile gerek yoktur. Bizi seven kimse, kimse bizi tanıyan ve aklına mantığına güvendiğimiz, onun sözü değer kazanmalıdır gözümüzde.
Hayatınızda böyle bir insan yoksa eğer, sizi aptalca ve/veya zalimce eleştiren insanların arasındasınız demektir.
Bu durumun belki de daha da kötüsü, hiç eleştirilmediğiniz, sürekli onaylandığınız bir hayattadır. Bu hayatı yaşayan birey de, diğer herkes gibi, hata yapmaktadır; ancak maalesef hata yaptığından bile haberdar olmamaktadır. Kendisinden haberdar olmayan bir bireyin ne yapmasını beklersiniz? Elbette ki içinde bulunduğu sahte ilişkilerin gerginliğini hissedecektir, ne var ki bunların arkasını aydınlatacak gücü kendinde bulması çok zor olacaktır. Hatta, muhtemelen, bu sürekli onaylanır haline alışacak, bir süre sonra da kendisinin kusursuzluğuna inanacaktır. Bilmiyorum ki, bundan daha kötüsü olabilir mi?

Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa