12 Mart 2013 Salı

Konstantin Simonov’dan “BEKLE BENİ”

Evla’cığım;

Konumuz Konstantin Simonov , sevdiği kadın Valentina Serova’ya 2. Dünya Savaşı yıllarında yazmış olduğu “Bekle Beni” şiiri ve şiirin öyküsüdür.

Öncelikle Simonov’u tanıtmak isterim;

Konstantin Mikhailovic Simonov 1915 yılında Petersburg’da doğmuş ve 1979 yılında ölmüştür. Roman şiir ve gazete yazarı olan Simonov pek çok eser bırakmış ve Lenin edebiyat ödülüne layık görülmüştür.

Simonov “Kızıl Yıldız” gazetesinin savaş muhabiri olarak 2. Dünya Savaşı’nda Stalingrad cephesine görevlendirilip gitmesinden anlaşılacağı üzre sosyalisttir. Hemen yeri gelmişken bi bilgi vermek isterim ;

Stalingrad cephesi ikinci dünya savaşının dönüm noktası olarak kabul edilir. Hitler’in ordularının kızıl ordu tarafından durdurulduğu cephedir. Simonov bu cepheddeymiş işte, kendisi savaş kahramanı sayılıyor şimdi :D zira şapkasındaki yıldızı da görmekteyiz. Hay allahım savaş ne tuhaf ne saçma bişey.. Neyse.

Simonov aşık olduğu Valentina yı savaştan önce Moskova taraflarında bi tren istasyonunda görmüş. O zaman Valentina Serova Sovyet sinemasının ünlü oyuncularındanmış. Sarışın uzun boylu zarif Valentina, Simonovun gözüne Kolomenskoye istasyonunda rüzgar beyaz eteğini savururup muziplik yaparken takılmış.. Ah erkekler! Pantolon giyinse aynı güzellikteki aynı kız, adamın dikkatini çekmeyecekmiş kardeşim demek ki :D bana biri vay efendim eteklerin savruluyordu gördüm aşık oldum dese aşkına hayatta inanmam yani, yürü git şekilci manyak derim yollarım adamı :D neyse konumuza dönelim, Konstantin Simonov Valentina Serova için “çok güzel bi kadındı ona aşık olmamak imkansızdı” diyerek yine beni çelişkiye düşürdü ne yazık ki . Neyse güzelim şiirin büyüsü bozulmasın canım benim. Aşık olduğu kadını güzel bulması normal diyelim güzel olduğu için aşık olduğunu düşünmeyip kendimizi teselli edelim :D velhasıl.. çiftimizin uzun savaş yıllarınca süren ayrılığından sonra şiir işe yaramış Valentina Simonov’un aşkını kabul etmiş ve 1943 yılında evlenmişler.. mutlu son yani :D Tam bu noktaya geri dönücem.

Şimdi şiirimize gelelim ;

Bekle Beni
Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan
Saçma da olsa bekleyişin
Yalnız sen olsan bile bekleyen beni
Bekle beniBırak beklemekten usanmış dostlarım
Öldüğümü sansınlar benim
İçme anılar gibi acı
İçme sakın o şaraptan (şarabı kendi kültürlerinde ölülerin ardından içerlermiş)

Yağmurlar içinde bekle beni
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken
sen bekle beni
Bekle beni şiirini Simonov savaş sırasında (o sıralar 25-30 yaşlarındaymış, malum 1940 lı yıllar) cephede yazmış.. Anlattığına göre cehennemi andıran bir gecede mermiler vızır vızır uçuşurken, yarı beline kadar çamura batmış vaziyette her zamanki gibi güzeller güzeli Valentina’yı düşünürken, o kadına karşı duyduğu aşk ve hasretin dayanılmaz bi hale geldiğini hissetmiş, bütün eti, kemikleri, bütün sinirleri , elleri, gözleri, beyni hemen oracıkta Serova’yı istemiş. Çıldırmak üzere olduğunu anlamış ve bunu önleyebilmenin tek yolunun onunla konuşmak, ona aşkını hasretini ve mutlaka geri döneceğini anlatmak olduğunu fark etmiş ve hemen şiiri yazmaya koyulmuş… Tabi ki şiirini yazmış ve ulaşacağına pek ihtimal vermeden yine de bir umutla izne giden bir askere yolu düşerse gazeteye bırakmasını söyleyerek teslim etmiş . Simonov savaşın kuşatması altındayken bir yandan şiir savaşın henüz sıçramadığı şehirlerden birinde gazetede yayınlanmış bile.. Derken bir gün askerlerden biri şiiri okumuş ve Stalingrad yakınlarında bi kasabada oturan nişanlısına o şiiri mektubunun içinde yollamış . Şiirden çok duygulanan genç kız kendi arkadaşlarına onlar kendi arkadaşlarına şiiri paylaşmış derken “Bekle Beni” rüzgarı esmeye başlamış ülkede .. Rusyanın en kuzey limanlarındaki Sovyet asker ve subaylara kadar herkes sevdiğine bu şiiri ezberleyip okumuş.. Hatta kardeşim, Rusya’da “bekle beni” şiiri, Ortodoks kutsal metinlerinden sonra ikinci meşhur eser olmuş, bunu da söylemek isterim.

Eveeet tam bu noktaya geri dönücem dediğim yerdeyim şimdi :) ne demiştim? “Mutlu son”
Ne yazık ki değil… Hikaye burda bitmiyor. Çiftimiz kavuşup evleniyor ve Simonov evlendikten sonra tekrar cepheye dönüyor. Savaş tamamen bitip Simonov gece gündüz düşündüğü sevgilisine geri döndüğünde ise ne yazık ki şöhret basamaklarını iyice tırmanan Valentin’i bıraktığı gibi bulmuyor..

Valentin’in ismini bazı yakışıklı film yıldızlarıyla birlikte duyuyor .. Simonov bi yandan aşkından vazgeçemiyor öte yandan kırmak kırılmak da istemiyor, sineye çekiyor olan biteni.. Fakat kavga gürültü çıkarmadan en sonunda dayanamayıp kendisi terk ediyor “bekle beni” dediği kadını . Valentine 1975 yılında ölüyor. Simonov ise kalabalık cenazesine gitmiyor bile.. Ne kadar incinmişse artık.. Fakat ertesi sabah mezarının üzerinde saksı çiçeği içinde mavi hareli ( istasyonda onu ilk gördüğünde mavi elbisesi varmış) sarı yapraklı (sarı saçları varmış) menekşe çiçeği ve küçük beyaz bi kağıt içinde bekle beni yazısı bulunuyor.. Tabi hemen Simonov’un kapısı çalınıyor o mu koydu o çiçekleri diye, fakat Simonov sorulan sorulara acı bi gülümsemeyle cevap veriyor yalnızca.. İtiraf da inkar da etmiyor .. 4 yıl sonra da Simonov haytını kaybediyor … Ben de onu bekleyen kadına kavuştuğunu varsayarak hikayemi bitiriyorum..

Evla’cığım, ben bu yazıyı herhangi bi öğreticiliği olsun diye yazmadım.. Aslında bu hikayenin şu konularda bana fikir verdiği doğru;

Savaş yıllarında aşk, hasret ve çaresizliğin nasıl yaşandığı..
Aşkta aslında güzellik gibi basit ve en önemlisi kişinin elinde olmayan bi özelliğe ne kadar önem verildiği..
Bir türlü tatmin olmayan kadın ruhu… (Sabahattin Ali’yi reddeden Nahit Hanım’ a da doyumsuzluğu yüzünden en az bu kadar öfkelenmiştim, Sabahattin Ali gibi bi adamı nasıl reddeder diye az söylenmedim içimden, gerçekten tuhaf yaratıklarız.. )
Gerçeği bile bile sineye çekme tercihi..
Mevkinin, meşhur olmanın ve paranın insan karakteri açısından direk önem arzetmesi (mesela ünlü bi oyuncu olmadan önce doyumsuz değilmiş Valentine)

Ve bunun gibi duygu dolu pek çok şey düşündürdü evet, ama benim tek amacım bu hikayeyi seninle paylaşmak sadece bilmeni sağlamaktı.. Sen de kendine has şeyler düşünürsün eminim… Bu hikayenin Türkiye’de Ezgininin Günlüğü’nün ve Cem Karaca’nın da, yurt dışında pek çok yabancı müzisyenin de dikkatini çektiğini hatırlatırım canım benim. Bestesini yaptıkları bu şiirin kayıtları aşağıdaki linklerde;

http://www.youtube.com/watch?v=UI8QF3qSVvg
http://www.youtube.com/watch?v=uFETU04wvd4

Keyifle dinlemen dileğiyle ..

Didem

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa