21 Şubat 2013 Perşembe

1 Dolarlık Yalan Deneyi

Bilişsel Çelişki (cognitive dissonance) felsefesini şu cümleyle özetleyelim "insanlardan yalan soylenmesi istendiginde ve kendilerini hakli cikaracak bir neden verilmediginde, soyleyecekleri yalanin dogru olduguna kendilerini inandirirlar" ve bu şaşkınlıkla Leon Festinger'in bizzat gözlemlediği önemli bir olaya gelelim.
Yaşanmış bir olaydan örnek verdi Mert hoca; 1950'li yıllarda Mrs Marian Keech adında bir kadının dini bir tarikat kurması ve 1954 te kıyamet kopacağını iddia etmesi üzerine yaşanan bir olay bu. Müritleri kıyametin geleceğine inanarak malını mülkünü satmış. Festinger de bir arkadaşıyla beraber bu tarikata katılıp onları incelemiş, zaten bu deneyi yapmayı bu olaylardan sonra düşünmüş. 1954 yılı gelip de kıyamet kopmayınca, müritlerin ne edeceğini incelemeye koyulmuşlar, ancak incak insanlar bu inançlarında ısrar etmişler, malını mülkünü satan adam bile daha da inançla sarılmış hatta. Kendilerine "o kadar dua ettik ki kıyamet gerçekleşmedi" demişler.
İşte bu olanlar üzerine, Festinger bir deney gerçekleştirmiş.
DENEY: Festinger tarafından yapılan bu deneyin orjinal görüntüleri: http://www.youtube.com/watch?v=1kmVy1QPXn0
Festinger, deneye başlarken "beklentinin performans üzerindeki etkisini inceleyen bir deney" olarak adlandırıyor deneğini, ancak esas amacı başkadır.
Denekler teker teker bir odanın içine alınıyor, Festinger kendilerine uzun süren ve tamamlaması 1 saati bulan oldukça sıkıcı bir iş veriyor. 1 saatin sonunda denekler sıkılmış halde odadan çıkıyor.
Bu 1 saatlik sıkıcı işten sonra, Festinger, deneklere diyor ki "dışarıda bu deneye girecek bir kişi daha var. Şu an o kişi herhangi bir beklenti içinde değil, sen o kişiyi bu deneyin eğlenceli olduğuna ikna etmelisin, biz de beklentinin performansı etkileyip etkilemediğine bakacağız.". Denekler kabul ediyor.
Festinger bu uygulamayı 3 farklı yaklaşımla deniyor:
bir gruba, "dışarıdaki kişiyi ikna edebilirseniz, size 1 dolar vereceğim" diyor,
diğer bir gruba "dışarıdaki kişiyi ikna ederseniz, size 20 dolar vereceğim" diyor,
bir başka gruba da para teklif etmeden sadece dışarıdaki kişiyi ikna etmeleri gerektiğini söylüyor.
Burada, yaptıkları işten aslında sıkılan denekler, başka bir deneğe bu işin zevkli olduğunu anlatmak zorunda kalıyorlar.
Deneklerin, dışarıdaki kişiye (bu kişi de sahte denek!!hatta sahte deneğe zor ikna olmasını söylemiş Festinger) Deneyin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra, Festinger esas denekleri tekrar çağırıyor ve soruyor "bu deneyi nasıl buldun?" diye
Ne olmasnı beklersiniz? Deneyi en çok da 20 dolar alanların beğenmesiniz mi? Hayır, öyle olmuyor, deneyi en çok eğlenceli bulan grup, 1 dolar alan denekler oluyor. 20 dolar alan denekler "pek sevmiyorum", para almayan denekler ise "hiç sevmiyorum" şeklinde yorum yapıyor.
ÖNERİ: İşte bu garip durumu açıklamak için de şöyle bir hipotezi var Festinger'in:
İnsan beynindeki bilişsel öğeler, birbiriyle ilişkili veya birbiriyle ilişkisiz olabilir. Eğer birbiriyle ilişkisiz ise bir sorun yok, eğer ilişkili ise de 2 durum söz konusu: ya bu iki öğe birbiriyle tutarlılık içindedir, ya da çelişki içindedir. Eğer çelişki söz konusuysa, insan beyni kognitif faaliyet gösterir.
İnsan beyni çelişkili duygular / düşünceler / inançlar taşımaktan kaçınır, çünkü bu çelişki kişide gerginliği arttırır.
Çelişkiden kurtulmak için de iki seçenek var, ya davranışını değiştirirsin, ya da inancını değiştirir davranışını sabit tutarsın.
Burada esas incelediğimiz konu da ikinci seçenekle ilgili...
DENEY SONUCUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Arkadaşım bu teoriye dayanarak deney şu şekilde açıklanıyor (gerçi bunlar eşzamanlı olmuş olaylar, deneyi yapan ve bu kuramı oluşturan kişi aynı kişi, Festinger :)
Bu deneyde, denekler bir çelişki içine düşmektedir: sıkıcı olan bir işi eğlenceli kabul etmeleri ve karşısındakini bu şekilde ikna etmeleri beklenir. DKendilerinden sonra deneye gireceini duydukları sahte deneği ikna etmek için 20 dolar alan denek grubu, bu durumu kendilerine şu şekilde açıklarlar " ya, saçma bir şeyi eğlenceli gibi savunduk, ama bak 20 dolar aldım, para almak için yaptım ben bunu". Hiç para almayanlar kendilerine şu şekilde açıklar "saçma bir deney yaptım, üzerine saçma bir savunma yaptım, 5 kuruş da para almadım, saçma-saçma-saçma". 1 dolar alanlar ise konuyu kendilerine şu şekilde açıklıyorlar "bir sıkıcı deneye girdim, sonra bir de konuyu eğlenceliymiş gibi gösterdim, sıkıcı bulduğum konuyu savundum, bir de üzerrine ne olduğu belirsiz bir 1dolar aldım"
Arkadaşım buradaki 3 grubun 2 si, olayları kendisine açıklayabilmiş, 1 dolar alan grup ise çelişkiler içinde kavrulup gitmiştir.
Peki bu 1 dolar alan grup, neden bu kadar çelişkiye rağmen en sonunda "biz deneyi eğlenceli bulduk" diyor?
Bizde ters mantık çalışan bu durumun, aslında doğal bir sonuç olduğunu savunan Festinger'i dinleyerek cevap bulalım. Çelişkinin oluşması sonucu bu kişiler davranışlarını değiştirmeye yöneliyorlar önce, ancak böyle birşey söz konusu değil. İşte bu sebeple inançlarını değiştiriyorlar!!
İLAVE DENEYLER: Bu kuramın üzerine konuyu daha da geliştirmişler ve farklı deneylerle bu durumu daha net bir şekilde açıklamışlar kardeşim.
  • Bir deney daha var (Cohen, 1962), yine bu olayla alakalı, bu sefer de polise karşı olan öğrenciler denek olarak toplanıyor, onlara 1 saatlik süre içerisinde şeytanın avukatlığını yapıp polisin faydalarını anlatan bir makale yazmaları söyleniyor. Festinger'in deneyindekine benzer şekilde, bu deneklerden bazılarına 50 sent, bazılarına 1 dolar, bazılarına 5 ve bazılarına da 10 dolar veriyor. Sonuç yine benzer, kompozisyonun yazılmasından sonra deneklere polisle ilgili düşünceleri tekrar sorulduğunda, 50 sent alanlar diğerlerine göre daha sempatik yaklaşıyor polislere. Hatta arada doğrusal orantı var, ne kadar az para alırsa, o kadar çok inanıyor kendi söylediklerine.
  • Başka bir olay; Amerika'da Los Angeles'ta bir deprem oluyor, sonrasında da aslında deprem bölgesi olmayan, ancak Los Angeles a yakın olan bir şehirde depremle ilgili söylentiler çıkıyor. Bu durum için de "insanlar depremden kaygılanıyorlar, deprem bölgesinde olmadıklarını da biliyorlar, bu çelişkiyi tutarlı hale getirmek için de kendilerine bir açıklama olarak söylentiler yayıyorlar." denilmiş.
  • Başka bir deney (Aronson & Mills, 1959): denekleri 3 gruba ayırıyorlar; 1. gruba "şu gruba (herhangi bir grup olabilir) dahil olmak için, bazı teslerden geçmen gerekli" diyorlar ve önlerine zorlayıcı koşullar koyuyorlar. 2.gruba "şu gruba (yine aynı grup) girebilmen için bu anketi doldurmalısın" diyorlar. 3. gruba ise, " şu gruba alıyorum sizi" diyorlar. Bu üç gruptaki denekelerin gruptan ne kadar hoşlandıklarını soruyorlar sonra. (Dikkat: bütün denekler sonunda aynı gruba dahil oldu, sadece gruba seçiliş şekilleri farklıydı). Gruba katılmak için daha çok çaba harcayanların, gruptan daha çok hoşlandığını görmüşler; çünkü onlardaki çelişki daha fazla diyor Festinger, "yav bu kadar uğraştık sonunda da bir gruba girdik, neden uğraştık anlamadım" diye düşünüyorlar. Çok çaba harcayanın gruptan hoşlanmamak için daha çok sebebi var.
  • Başka bir deney (Brehm, 1956); kadınlardan, farklı ev aletlerinin kendi gözlerindeki arzulanabilirliklerini değerlendirmesini istiyorlar. Kadınlar seçtikleri nesneleri diğerlerinden daha değerli görmeye başlıyor. "seçtim ama benim için de pek değerli değildi aslında" çelişkisini yaşamak istemiyor insan.
  • Başka bir deney (Aronson & Carlsmith, 1963): çocukların önüne 10 tane oyuncak koyuyorlar ve bunları en beğendiğinden, en az beğendiğine doğru sıralamasını istiyorlar. Deneyin 2. aşamasında, iki türlü yaklaşım sergiliyorlar: denek çocuklardan bir kısmına "sana bu oyuncağı (en beğendiği 2. oyuncak) yasaklıyorum, eğer bununla oynarsan diğer oyuncakları da elinden alırım" deniliyor. Diğer denek çocuklara da "bu oyuncağı yasaklıyorum (yine en beğendiği 2. oyuncak), eğer bununla oynarsan bozuşuruz." diyorlar. Sonra odadan çıkıp kameralarla çocukların ne yaptığını incelemeye başlıyorlar, iki grup da oyuncaklarla oynamıyor. Daha sonra tekrar içeriye giriyorlar ve her iki grupta da çocuklara, oyuncaklarını tekrar sıralamasını söylüyorlar (o yasaklı oyuncak da bu sıralamaya dahil edilecek). İlk gruptaki çocuklar o yasaklı oyuncağı tekrar 2. sıraya koyarken, 2.gruptaki (oynarsan bozuşuruz denilen grup) çocuklar bu oyuncağı en sonda sıralıyorlar. Burada da çocukların düştüğü çelişki şöyledir " bu oyuncakla oynama dedi, ben de oynamadım, birşey de olmadı", bu çelişkinin sonunda kendisine yaptığı açıklama da " demek ki ben zaten sevmiyormuşum bu oyuncağı, yoksa oynardım" oluyor.
Mert Hoca bir yorum yapmıştı derste: tutarsız insanlardan bahsetti, "sürekli çelişkilerle yaşayan, ya bu ak ama kara da olabilir mantığıyla dolaşan bir insan hayal edebilir misiniz?? bu delilik gibi birşeydir" dedi. Bu mantığın iş hayatındaki yaklaşıma aykırı olduğunu da ekledi.
Bu konuyu öğrenirken, "Evet!! işte bu,demek bundanmış!" dediğim çok yer oldu, kendime inanamadım hatta. Sizde nasıl bir etki yarattı bilmiyorum ama bilişsel çelişkiyi kendinizle hiç bir şekilde bağdaştıramadıysanızı, biraz düşünün derim.
Kaynak: Prof.Dr. Nuri Bilgin ve Doç.Dr. Mert Teközel'in ders notları ve elbette internetteki kaynaklar
Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa