Sevginin Muhattabı Değiştikçe
Başlamadan önce, şunu belirtmem gerekir ki, bu içeriğin temellerini babamın görüşüne dayanarak yazacağım. Bu konuya bakış açımı değiştiren kişi odur.
Bazılarımıza göre, bir insana, bir hayvana ve bir nesneye duyulan sevgi arasında bir kıyaslama yapmak aptalca olabilir; ancak bu duygunun kaynağı aynıdır ve bu konu da sorgulanması faydalı bir konudur.
Ne insan, ne hayvan ne de bir nesneye duyulan sevgiyi tanımlamam mümkün değil; yine de, sevginin nesnesi değiştikçe, bizim tutumlarımızda da bazı değişiklikler oluyor, ben de bu farklılıklar üzerinden bir yazı yazacağım.
Bir insanı sevdiğinizde, o sizi sevmeyebilir. Bir hayvanı sevdiğinizde ise, o hayvan en azından size bağlılık duyar; çünkü yemeğini suyunu sizden alır, hayati öğelerin kaynağı sizin elinizdedir ve o da sizin elinize bakmaktadır. Daha ilginci, bir eşyayı sevdiğinizde, onun size olan duyguları tamamen sizin hayal gücünüzle şekillenir.
İnsan kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek özelliklere sahiptir, ancak bazen birilerine muhtaç olabilir. Bu da ekonomik anlamdadır genelde, çünkü parası olduğunda, diğer ihtiyaçlarını karşılayabileceği kaynaklara ulaşabilir. Ne var ki, evimizdeki hayvanların böyle bir şansı yoktur. Siz onların doyuranı, temizleyeni, çiftleştireni olursunuz. Siz onların, tabiri caizse, Tanrısı olursunuz.
Sonuç olarak, insanla hayvanı kıyasladığımızda, sevginin bağlı olduğu kriterler farklıdır ve hepimizin anlayacağı gibi, insan sevmek / insan tarafından sevilmek, hayvan sevgisiyle kıyaslandığında çok daha meşakkatlidir.
Daha ötesinde, eşya sevgisi bambaşka boyutlara ulaşır. Örneğin evimizi, telefonumuzu, arabamızı, bilgisayarımızı severiz, onu koruruz, yıpranmasın, tozlanmasın diye onu temizleriz. Bu nesnelerle o kadar özdeşleşiriz ki, onlar bizi temsil eden birer parça olurlar. Bu konu benlik sunumunda da geçmişti bu yüzden ayrıntılarına girmeyeceğim. Esasında anlatmak istediğim şudur; nesneyi sevmenin, hayvan sevgisine kıyasla oldukça kolay olduğu aşikardır. O nesneye emek harcarsınız ve verdiğinizi olduğu gibi alırsınız; ama hayvan öyle midir ya? Peki ya insan?
Bir kadın düşünün, bekar veya dul, yalnız, yaşı da 50'nin üzerinde olsun; evi kedilerle, köpeklerle dolu.
Bir insan düşünün, yalnız yaşıyor, sevdiği insanları kaybetmiş, belki de hiç sevememiş bir insanı, ama işine tapıyor.
Öyle birisini düşünün ki, insanların çiğliğinden, bencilliğinden bıkmış, sevemiyor onları; bir küçük evi var, terasında beslediği güvercinlerle nefes alıyor.
Bir kişi, kuralcı, herşey istediği gibi olsun istiyor, ama insanlar yeterince itaatkar değil.
Yazdıklarım hoşunuza gitmedi belki, ancak sonuçta burada yazılanları onaylamasanız da, farklı açılardan bakabilmek, hepimize iyi gelir.
Bir çocuk düşünün, kapkara ten rengi, kömür karası saçları, bir erkek çocuk, çöp kutusuna yaslanmış, kendisine benzer, üstü başı pislik içinde bir arkadaşıyla birlikte, öylece etrafa bakıyorlar. Onları tehdit unsuru olarak gördüğümüz, veya onlara baktığımız an, üstlerindeki kirden tiksinmemiz ne kadar da büyük bir olasılıktır, öyle değil mi?
Niyetim kimseyi suçlamak değil; bazen kendimi suçluyorum ama, hedefim siz değilsiniz. Hem bu sevgisizliğe sebep olan da, yine biz insanoğlunun bencilliği değil mi ki? Bütün bir insanlığı suçlayamayız ya?
Sorun, toplum olarak, hatta dünya vatandaşlarının baskın bir kesmi olarak, bu duygumuzla başedemeyecek kadar, genel yapının içine harmanlanmış olmamızda bence.
Evla
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa