26 Temmuz 2013 Cuma

Kasedeki Beyin

"Farz edin ki; bir insan (bu kişiyi kendiniz olarak hayal edebilirsiniz) şeytani bir bilimadamı tarafından bir bir operasyon konusu olarak alınmış. Bu kişinin beyni (yani sisizn beyniniz), vücudundan çıkartılmış ve içinde beyni canlı tutmak için beyni besleyen maddelerin olduğu bir kaseye konulmuş. Sinir uçları, bu kişinin beynine, herşeyin gayet normal olduğunu düşündürecek şekilde, müthiş teknolojik bir bilgisayara bağlanmış. Etrafta insanlar, nesneler, gökyüzü vs var; ama aslında bu kişinin (yani sizin) yaşadığı deneyimin tamamı, bilgisayardan çıkıp, kişinin sinir uçlarına gelen elektronik impulsların (etkilerin) sonucu. Bilgisayar o kadar akıllı ki, bu kişi elini kaldırmaya çalıştığında, bilgisayasrın gönderdiği çıktı(sinyaller) sayesinde, kişi elinin kalkmış olduğunu görüyor ve hissediyor. Bunun da ötesinde, bu şeytani bilimadamı, programı geliştirerek, kurbanının herhangi bir konuda veya olay karşısında deneyim kazanmasına (halüsinasyon görmesine) sebep olabilir; böylece kurban da kendisini sürekli bu koşullar altında yaşıyormuş gibi algılar.

Kasede tek bir beyin yerine, bütün insanlığın (ve muhtemelen hisseden varlıkların) beyinlerinin (veya bazı varlıkların sadece minimal sinir sistemleri zaten varsa onların da "hisseden" varlıklar olması ihtimalini yüzünden, sinir sistemlerinin) kaselerde olduğunu düşünebiliriz. Elbette, şeytani bilim adamının kasenin dışında olması gerekir değil mi? Acaba öyle mi? Muhtemelen, şeytani bir bilim adamı yoktur, muhtemelen (saçma olmasına rağmen) evren, beyin ve sinisr sistmeleriyle dolu kaselerle ilgilenen otomatik makinelerden oluşmaktadır. Bu sefer de, izin verin otomatik makinelerin bizlere, birbirinden farklı ve bağımsız halüsinasyonlar yerine, toplu bir halüsinasyon vermeye programlandığını farz edelim. Böylece, ben kendime seninle konuşuyormuş gibi görünürken, sen de benim söylediklerimi duyuyor gibi görün. Tabi ki, benim sözlerim gerçekten senin kulaklarına ulaşması gibi bir durum yoktur, senin (gerçek) kulakların olmaması ve benim de gerçek bir ağız ve dilimin olmaması yüzünden. Bunun yerine, ben kelimeleri ürettiğimde olan şey, taşıyıcı etkiler (impulslar) benim beynimden,  benim o kelimeleri içeren kendi sözlerimi duymamı ve dilimin hareketini hissetmemi vs sağlayan bilgisayara gider, ve sen benim kelimelerimi duyarsın, beni konuşurken görürsün,vb. Böylece, biz gerçekten iletişim içinde olduğumuzu hissederiz. " (Putnam, 1981)


Bir ihtimal, yaşadıklarımızın aslında bir kurgu olması, birilerinin bizimle oynuyor olması ihtimali... Bu ihtimal için çok uzağa gitmeye gerek de yok aslında, insan her şeyden önce kendi aklıyla oyunlar oynar bence, ya herşeyi biz kendimize yapıyorsak? Ya korktuğumuz duygularımızın, zayıflık olarak gördüğümüz her özelliğimizin, bizim dışımızdaki bir şeylere (şeytan, melek, 3 harfliler, amir, patron, bir eşya, bir olay vs) yüklememize gerek olmayacak kadar güçlüysek aslında?

Demek istediğim, yukarıdaki Putnam adlı kişinin kurgusu, bizim "olayların bizim kontrolümüzde olmaması" ihtimaline dair duyduğumuz çaresizlikten, korkumuzdan besleniyor. Bir de şunu düşünelim, ya aslında herşey bizim beynimizden kaynaklanıyorsa? Biz, bir birey olarak, aslında olanları değiştirebilecek, dünyayı yerinden oynatabilecek bilgiye sahipsek? Bu daha korkunç olmaz mıydı? Elimizdeki imkanları kullanamıyor oluşumuz, birinin elinde oyuncak olmamızdan daha çok acı vermez miydi bize? Bu daha korkunç olmaz mıydı?


Not: Başka kaynaklara ulaşmak için, “brain in vats” olarak arama yapabilirsiniz, wikipedia'da da birşeyler var.
Not: Putnam'ın yazısını Türkçe'ye ben çevirdim, hatalar olabilir.

İngilizcesi: 
"Imagine that a human being (you can imagine this to be yourself) has been subjected to an operation by an evil scientist. The person’s brain (your brain) has been removed from the body and placed in a vat of nutrients which keep the brain alive. The nerve endings have been connected to a super-scientific computer which causes the person whose brain it is to have the illusion that everything is perfectly normal. There seem to be people, objects, the sky, etc; but really, all the person (you) is experiencing is the result of electronic impulses travelling from the computer to the nerve endings. The computer is so clever that if the person tries to raise his hand, the feedback from the computer will cause him to ‘see’ and ‘feel’ the hand being raised. Moreover, by varying the program, the evil scientist can cause the victim to ‘experience’ (or hallucinate) any situation or operation, so that the victim will seem to himself to have always have been in this environment.
Instead of having just one Brain in a Vat, we could imagine that all human beings (perhaps all sentient beings) are brains in vat (or nervous systems in a vat in case some beings with just a minimal nervous system already count as ‘sentient’). Of course the evil scientist would have to be outside—or would he? Perhaps there is no evil scientist, perhaps (though this is absurd) the universe just happens to consist of automatic machinery tending a vat full of brains and nervous systems. This time let us suppose that the automatic machinery is programmed to give us all a collective hallucination, rather than a number of separate unrelated hallucinations. Thus when I seem to myself to be talking to you, you seem to be hearing my words. Of course, it is not the case that my words actually reach your ears—for you don’t have (real) ears, nor do I have a real mouth and tongue. Rather, when I produce my words, what happens is that the efferent impulses travel from the brain to the computer, which causes me to ‘hear’ my own voice uttering those words and ‘feel’ my tongue moving, etc., and causes you to ‘hear’ my words, ‘see’ me speaking, etc. In this case, we are, in a sense, actually in communication." (Putnam, 1981)

Kaynak:  Putnam, H. (1981). Reason, truth and history. Cambridge: Cambridge University Press. (syf: 5-6-7)


Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa