9 Mayıs 2013 Perşembe

Duygu ve Özgürlük

Bir şey var, aslında çoğumuzun tadını bilmediği. Az sayıda (6 dan az) enstrümanla çalınan, sözleri olmayan, canlı, klasik veya jazz müzik...
Onlara bakarsanız, o eserleri çalan insanlar, işin hakkını vermek için bütün duygularını, bütün varlıklarını ortaya koyarlar. Siz de o duygulardan bir kısmını alır veya onların aslında verebileceklerinin ötesinde bir duyguya tutunur, onu yaşarsınız.
Onu dinlerken nefesiniz kesilir, salonda notalar titrer, insan ürperir. Eğer tane tane geliyorsa kulağa, salonda yankılanıyorsa tel tel, sizi duygulandırıyorsa, bambaşka bir şey olur, onun verdiği mutluluğu hiç bir şey veremez.
Üstelik sözler de yoktur, sizi yönlendiren, her şeyi tek bir taraftan anlatan , o sığ sözlerden muaftır o. Ve sadece dinlersiniz, belki ağlarsınız, belki huzur dolarsınız ancak tepkileriniz sesli değildir, sadece sonunda alkışlarsınız. Her anı yakalamaya çalışırsınız. Bedeninizi unutursunuz bazen.
Ve söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama, orada bulunup sesi kaydetseniz bile, o anın tadını alamazsınız elektronik cihazlarla (denedim olmadı). Orada bulunmanız gerekir.
Zordur onun işi çünkü düşünceyle değil duyguyla ilgilidir, duyguları paylaşmaya çalışır. Çünkü, düşünceleri paylaşmak, duyguları paylaşmaktan çok daha kolaydır bence, çünkü düşünceler tanımlanmıştır, sistemlidir, bir mantığa oturur. Duyguları anlatmak ise çok zordur, hatta onların değiştiğini anlamak bile bazen zaman alır. Verdiğiniz tepkiler ise bambaşkadır, bazen sadece yüzünüzdeki ifade değişir ve sizdeki bu değişimi çok az insan algılar, o azınlığın içinde bazen siz, kendiniz bile olmazsınız. Düşüncelerinizi ilk kez karşılaştığınız bir insana rahatlıkla aktarırsınız, ama duyguları anlatmak çok risklidir, çok ince bir ip üzerinde yürürken bulursunuz kendinizi. ((Bana katılmayan insanlar olabilir elbette, mutlak doğrudan bahsetmiyorum, ancak bu durum maalesef benim mutlak doğrumdur.))
Bu zorluğun üstesinden gelir o, siz dinlediğiniz dizeden etkilendiğinizde.
Yine aynı salonda, gün gelir bilimsel seminerler düzenlenir, pek kıymetli ödüller verilir düşüncelere, kalabalık bir koronun sesi yankılanır hatta gümbür gümbür, ancak hiç birisi bu kadar derine işlemez, hiç birisi bu kadar özgür olamaz. Çünkü o enstrümental müzik, diğer saydıklarım gibi size bas bas bağırmaz, sakindir, anlatır, sözleri kullanmaz, size ne duymanız gerektiğini söylemez.
O sahnenin ortasında siz tek başınıza dursanız, size tapan insanlar tarafından alkışlanıyor, dünyaca tanınıyor olsanız bile, o özgürlüğü yaşayamazsınız, ne siz, ne de size tapan insanlar!
Özgürlük vardır, tane tane müziklerde, duygularda. Bu kadar özgürken, o anın büyüsüyle bağıramamak, hareket edememek ise ne büyük ve güzel bir tezattır.
İşte bu anlatılması, anlaşılması zor duyguları özgür bırakır o çalanlar, insanı kendilerine hayran bırakırlar. İşlerinin zorluğu onların çaldıkları enstrümanla bütünleşmiş bedenlerinden, nefeslerinden, parmaklarından anlaşılır.
Tek kötü yanı, bir "an" olmasıdır, bu an 1 veya 2 saat olabilir ama sonludur. Ne var ki, tam da o yüzden kıymetlidir.
........................
Εrato Alakiozidou kai Theofilos Sotiriadis, efharisto yia to konserto stin Smyrna, itan katapliktikos ((Kel kör Yunanca'mla Εrato Alakiozidou ve Theofilos Sotiriadis 'e teşekkür yazısı, onların konserinden etkilenerek bu yazıyı yazdım çünkü))
.......................

Evla

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa