17 Ekim 2016 Pazartesi

Hayat, basitçe

Hayatı bir şiir gibi yaşamak lazım diyorlar, bunun nasıl bir duygu olduğunu biliyorum, ancak bu duyguyu artık o kadar az hissediyorum ki. Bu duyguyu bilmeden yaşamak, onsuz kalmaktan daha az acı verirdi sanırım.
Bazen bir kıyafetin sarkmış ip parçalarının, rüzgarda ince ince titremesi sırasında,
Bir de kulağımda huzur veren bir müzik varsa aklıma geliyor.
Bazen de balkondan şehir manzarasına, dağlara ve dağların bitip gökyüzünün başladığı noktadaki o pütürlü çizgiye baktığımda anımsıyorum.
Kendimi açık ve çimenli bir alanda, saçlarımdan rüzgar geçerken, ve ben inanılmaz bir şekilde huzurluyken hayal ediyorum, orada öylece duruyorum sanki. Hem ağlamak hem de çılgınca huzur bulmak, ikisini aynı anda yaşıyorum. Yaşamak demişken, yaşamı böyle hayal ediyorum, sadece kendim için değil, diğer tüm varlıklar için.
Dans etmek gibi, sakince, usulca, düşmeden, ayakların yerden kesilerek...

Ama gittikçe azalıyor bu duygu, hayallerim benden ayrılıyor, geri alamayacağımdan korkuyorum.
Önceden sadece bulutlara bakarken bulduğum bu duygu artık çok daha zor gösteriyor kendisini.

Hayatın bir tadı olduğunu düşünüyorum, bu tadın içinde her bir duygudan bir parça olduğunda ve bunlar sana acı vermediğinde, bir umut olduğunda, daha güzeline inancın olduğunda
Ve bu bütün bir dünya için geçerli olduğunda
O zaman sonsuza dek bu huzuru yaşamak mümkün olacak diye inanıyorum.

Pek çok insan pek çok farklı şeye inanır, kimi çocuğuna, kimi işine, kimi güzelliğine...
İnanmak, tek kişi için değil bütün varlıklar için olduğunda,
O zaman başka bir duygu başlar
Daha narin ve daha detaylı,
İnce ince işlenmiş bir ahşap sandık gibi, eski bir evde bir köşede kalmış...

Bu sisi, yere sert basan, kızgın öfkeli insanlar dağıtacak diye korkuyorum. Bu yüzden, en azından o dağılmadan, ben kaybolmalıyım.

Veya bir çiçek olarak açmalı bazı güzel düşler, hepimizin aklına serpilmeli.
Güzel olanı, doğru olanı unutmamalı
Onu gerçekleştiremiyorsak bile.

Evla.