29 Haziran 2013 Cumartesi

Tepetakla

Baş aşağı sallanmak istiyorsun dünyaya, her şeyi tersinden görmek istiyorsun, bir çocuk gibi. İnsanlar ayaklarıyla gökyüzüne bassın , aşağı sallansınlar, gökyüzü senin ayaklarının altında olsun istiyorsun. İnsanların ayaklarıyla konuşup, yüzlerine tepeden bakmak, sürekli ellerinin üzerinde dünyayı taşımak, bütün tozunu yutmak hayatın, hiç bir düzlükte bulunmamak… Böyle olsun istiyorsun.
Hatta bazen çocukluğuna inanıyorsun, “dünya çok ağır ve çekilecek dert değil diye düşünüp, bu halimi tersine döndürmeliyim desene be çocuk” diyorsun kendi kendine… “Ters döndüğün gün, yüklerinden arınacaksın, hayat akıp gidecek, her şey yerli yerine oturacak”. Ne var ki, çocuk değilsin ki, çocuk olmak istersin de, sen doğduğun gün büyüdün, yitirdin saflığını.
Çocuk olmadığına ağlama bir çocuk gibi, hemen umutsuzluğa kapılma. İstersen kendini kandır? Kim bilecek ki? Kim ne diyebilir, herkes bir parça kandırmıyor mu kendisini?
Yada, artık kendini kandırman için çok geç oldu, bunca konuşmadan sonra…  Uyu çocuğum, sen uyu…
Evla

11 Haziran 2013 Salı

“Apolitik Bireyci” Bakış Açısından

Bu yazıyı, kimseyi benim gibi düşündürmek için yazmıyorum,
sadece çeşitlilik olsun diye yazıyorum sayın organize suçlar,
üstelik hiç de organize değilim, belirteyim, saygılar, iyi çalışmalar. :)
Ülkemizde gerçekleşen olaylar sebebiyle, sokaklarda, meydanlarda pek çok kişi var, çoluklu çocuklu; hiç bir yere bağlı olmadan, özgürce gelmişler, tencere-tava vuruyorlar, zıplıyorlar vd. Bir de parti bayrakları var aralarda yükselen, veya Türkiye Bayrakları… Buna takıldım ben..

Herşeyden önce, Türk bayrağıyla meydana çıkmanın anlamı nedir?? “Türkiye’ye aitiz biz” ifadesinin sembolleşmiş hali; hatta daha da ötesi “bu vatanın bekçileriyiz” ifadesi… NE GEREK VAR?? İşin garibi , iki taraf da bayrak taşıyor, ne anladım ben bu işten? Ne anlatmaya çalışıyorsunuz? Bir taraf Türk de diğer taraf değil mi??

İkincisi, parti bayrakları, parti standları vd. Burada özgür bir halk ayaklanmasından bahsediyorsak, parti bayraklarına, bir çatı altına girmeye NE GEREK VAR?? 

Taksim’de, kısa bir sürelik polis müdahalesinin olmadığı günlerin ardından, bugün tekrar TOMA’lar meydanlara çıktı. TOMA lar 5 sene daha çıkmasaydı da, insanlar o meydanlardan (parti bayrakları altında değil, bireysel varlıklarıyla) 5 sene daha halay çekseydi ne olurdu, müdahale etmeye NE GEREK VAR??Bu gereksliliğini sorguladığım olayların içinde, bence olması gereken şudur; insanların özgürleşmesi; kendisini bir partiye bir kuruma hatta bir ülkeye bile bağlı hissetmemesidir. Çünkü artık eski zamanlardaki gibi, ayakta kalmak yaşayabilmek için başkalarının desteğine ihtiyaç duyulmuyor, araya para girdi, para ile takas yapıp bütün bir ömrünü tek başınıza geçirebiliyorsunuz, yeter ki paran olsun. Para da artık emek yoğun işlerin azalması sebebiyle, akılla kazanılır hale geldi.

 İnanıyorum ki, zaman, bu değişime kendiliğinden sebep olacak ve oluyor da zaten. Bireyselleşme arttıkça, insanlar kendi fikirlerini kendileri ürettikçe, insanların yönlendirilmeleri zorlaştıkça; toplum refahı da artacak. Çünkü zihinsel faaliyetleri gelişen insan daha duyarlı hale gelecek ve kendi haklarını ve dolayısıyla toplum haklarını daha yi savunacak. Herkes kendi hakkını etkili bir şekilde savunabilseydi, örgütlenmeye gerek kalır mıydı? Bugün işçi sınıfının arkasında duran arkadaşların da temeldeki niyetinde, kendisini savunmaya yetersiz olan (veya hali olmayan, veya böyle bir algısı olmayan…)  bireylerin haklarını savunmak yok mudur? Herkesin fikrinin değerli olduğu, dinlenmeye değdiği bir toplum hayal etsenize?? Kusursuzluk böyle bir şey sanırım :)

Eğer böyle bir bağımsızlık gerçekleşirse, ülke sınırları ırk-cinsiyet ayrımları anlamını yitirebilir diye düşünüyorum. Böylece insanlar bedenleriyle değil, doğuştan sahip oldukları dış görünüşleriyle değil; düşünceleriyle, fikirleriyle var olurlar… Ne güzel olurdu..

Biraz uç noktaya gidiyor bu söylediklerim biliyorum, toparlayayım: günümüze geri dönersek, meydanlara bir taraf belirten bayrakların varlığı ve bu devlet-halk karşılaşması beni üzüyor, daha ilginci benim üzüntümün hiç bir anlam ifade etmeyeceğini bilmek beni saçma bir ikileme sürüklüyor. Bu direniş yapılmalı mı yapılmamalı mı sorusunu soruyorum kendime.

İşin başka bir boyutu ise şu; yönetimin değişmesi gerektiğini düşünüyoruz ama o boşluğu kimlerin doldurmaya çalışacağını bir düşünsenize… Gelecek olan daha mı iyi olacak sizce? Ben herhangi bir partiye, ısrarla, oy atmamış bir birey olarak (apolitize dediklerinizdenim) böyle bir seçenek göremiyorum. A partisi olmasın diye de B partisine oy atmayı istemiyorum. Mevcut olan seçenekler arasından en iyisini seçmek için kafamı yormak istemiyorum, gerçekten iyi bir seçenek geldiğinde, bu kadar düşünmeme gerek kalmayacağına inanıyorum. 

Her neyse..

Neticede,bence, olması gerekenden uzaklaşan bir halimiz var; kendi bildiğinin doğruluğuna ölümüne inanmış bir yönetim; yönetimin elinde, üzerinde üniforması bulunan ama gerçek düşüncesinin sorgulanmaya açık olduğu devlet polisi; karşıda bir kesim parti üyeleri; ve aralarda çocuğuyla eşiyle annesiyle sokağa çıkmış, partilerden bağımsız, barış isteyen bir taraf. Bu nasıl bir karmaşadır böyle?

İnsanların özgür kalacağı bir iklim yaratın, fikirler dile gelsin. Birbirimizi bu şekilde sevmeyi öğrenelim. Yapılabilecek en güzel şey budur bence.

Evla

6 Haziran 2013 Perşembe

Doğruya Yanlış Bulaşmasın

Bir şeyler yanlış gidiyor, bu kavga-dövüş… Özgürlük için mi? Özgürlük bunca kavganın sonucunda doğamaz ki!! Taşla, sopayla, biber gazıyla doğamaz!! Ancak doğal olarak gelişen bir sürecin sonunda insanlar özgürleşir bence. Bizde ise işin boyutu çok daha başka. Diyorlar ya, kan dökülmeden devrim yapılmaz diye, eğer bu söz doğruysa, bence devrim özgürlüğü getiremez!

Toplumda farklı görüşlere sahip 2 ana grup var, bunların bir de alt görüşleri var, yapının karmaşıklığına bakın. Ve bu tarafların her biri, inandığı bir doğru için savaşır halde. Neden? Kendi doğrusunu diğerlerine kabul ettirmek/dayatmak için değil mi?

Hangi görüşü savunursanız savunun; eğer bu görüşünüzü birilerini hırpalayarak, şiddetle ifade ediyorsanız, o zaman geleceğin size iyi bir şeyler getirmesini nasıl beklersiniz?

Devam edelim, çatışan bu iki gruptan birinin baskın geleceğini ve o baskın gelen tarafın, her şeyin sonunda bu davayı kazanmış olacağını mı zannediyorsunuz? Üstelik bunu şiddetle, haykırarak, kendimizi parçalayarak mı yapacağımızı düşünüyorsunuz? Sonunda, bir taraf diğer tarafı ezdiğinde diktatörlük yapmış olmayacak mı?? “Ezmezsek, ezilen tarafta oluruz” korkusu ise, bizi çok daha kötüsüne sürüklemiyor mu?

Üstüne üstlük, o kadar şiddetli bir ötekileştirme baş gösterdi ki; savunduğumuz dava (hangi taraf olursanız olun) için, o davayı savunmayan insanlar görüp “bi şu gaz yiyen insanlara bak; bir de şurada barda oturmuş keyif yapan insanlara bak, toplum ne kadar duyarsız hale geldi be!” diyecek kadar birbirimize olan saygımızı yitirdik. Elbette insanlar hayatlarını yaşayacak, siz nasıl ki bu konuyu savunma kararını özgür iradenizle aldıysanız, bu konuyu savunmama kararını alanlar da özgür iradeleriyle aldılar bu kararı.

İdeal olan durum, insanların bir haksızlığı görüp, oraya şarkılar söyleyip halay çekmeye gittiği günlerdeki durumdur, öfke değil umut taşıyarak hareket ettikleri durumdur. Sadece bunu bile anlayamayan bir yapının içindeysek zaten, bu iş hiç olmaz.

Burada bir başka durum da var ki; taraflardan biri bir grup emir eri, diğer ise kendi kendine örgütlenmiş kalabalık bir grup  (ağırlıklı olarak) genç. Taraflardan biri zırhlı, coplu, tam korumalı; diğer taraf ise kendince savunmalı, sütlü limonlu ve maskeli. Bir kere bu dövüş iki taraf için de adil değil.

Toplu aydınlanma.. aydınlanma bu şekilde olamaz, mümkün değil. Özgürlük bu şekilde gelmez! Özgürlük, aydınlanma nasıl olur biliyor musunuz, şiddetle değil; sevgiyle, anlayışla, herkesi buna dahil ederek, farklılıkları törpülemeyerek. Kan bulaşırsa özgürlüğe, o özgürlükten adam olmaz.

Bu yazıyı okuyan insanların ezici bir çoğunluğunun, yazıyı ütopik bulacağını tahmin etmek zor değil. Tam da bu sebeple, bu görüşümü dile getirmeyi gereksiz buluyordum, şimdi ise sadece bu blog a gömüyorum.

Evla