24 Aralık 2017 Pazar

Geçer Geçmez

Hayat bazen çok kolay bazen de çok yıkıcıdır. Bunu biliyorum, veya bildiğimi zannediyorum çünkü ısrarla kendi kendime tekrar ediyorum; "her şey geçer". Gerçekten bilsem, geçeceğine inansam, kendi kendime bunu söyler durur muydum?

Sevginin içinde nasıl bir öfke gizlidir öyle? Bir anda geçer sevdiğiniz insanın gözlerinden, nefret doludur, korkutur sizi. Ama anlık olduğu sürece sorun çıkarmaz, çünkü unutmayı bilirim, unuturum kasten. Nefreti hatırlamak ne kadar güzel olabilir ki? Ama aynı unutma içgüdüm, pek çok gerçeğin de üstünü örter, en azından bir süre için.

Nefret öyle bir şeydir ki, ağzınızdan çıkan sözleri duymaz, sizi görmez. Bir umutla yazarsınız, ama okumaz, umursamaz. O tarz bir nefret bir defa girer insanın gözüne, bir daha çıkmaz. 
Oysa sevgi, nefretin tam tersine çok zor girer ve kolayca terk eder.  Ne kadar zor sever, ne kadar kolay nefret ederiz, şaşırtıcı değil mi?

Bense bir çocuk, sokaklardaki bencil gözleri görmemiş, sadece sevgiyi bilen bir çocuk olduğumu hayal ederim. Her şey geçer nasılsa, hayat sadece bu an değil derim. Gözlerime nefreti sokmamak için boğuşup dururum, nefretle bakan gözler beni ağlatır, kırar. Gözlerimi kaçırırım, korkarım bana da bulaşır diye. Gözlerimi yumarım, suya bırakırım kendimi. Bir anda boğulmak gibidir o his, yok olursunuz, silinirsiniz yeryüzünden. Hayata dönseniz bile, asla tam olarak içine giremezsiniz kan dolu o gözlerin. Kafesin içinde olup, kafesin dışında hayal etmek gibidir kendinizi. Hem orada, hem de orada değil gibi. Görenler çok saf olduğumu söylerler, bilmezler ki saf kalmak için savaşır dururum. Bazıları da hatalarımı bulur parlatırlar, kusurlarımı yüzüme vururlar, onlar kendi kusurlarını asla görmezler, bilmezler, nefret gözlerinde yer edinmiştir onların, asla silemezler.

Yazarım, okurum, bir daha yazarım... Okumaz o gözler, duymaz beni, gözlerimi görmez, hüznümden anlamaz, derdimi bilmez. O kan dolu gözler, ve o sinirden karışmış saçlar, duvarlara çarpar kendisini, her şeyi kanata kanata atmaya çalışır nefretini. Atabilir mi bilmem. Maalesef öylesi bir nefret bir defa girer gözlerine, orada yer edinir kalır yıllarca. Anlamam nereden gelir öylesi, 'hiç değer mi bunlara' derim, 'her şey geçip gider'. 

Tam da o yemyeşil ormanın içinden ve içinden akıp giden o buz gibi suyun üzerinden geçerken, tam da güneş, yaprakların arasından üzerimize düşerken, tam da hayat bizim için yön değiştirirken, '... değer mi?' derim kendi kendime. 

Sonra bir gün şiddetli bir yağmur basar ormanı. Ormanın boyası akar yavaş yavaş o yağmurla, renkler suya karışır. İşte o zaman, gözlerimi açmanın zamanı gelir, çünkü geçeceğini düşündüğüm o nefret, yıkmıştır her şeyi. Üstü örtülen her şey, ortaya çıkmıştır artık. O anı görmek, yaşamak, insanın içini sızlatır.

Etiketler: , , , , , , , , , , ,

8 Aralık 2017 Cuma

Kaybolmak

Kayboldun, ama coğrafik olarak değil, aklın ve düşüncenin kaybolmasından bahsediyorum. Ben varsam onlar da var deme, fiziksel varlığın, onların varlığını garantilemez. Bir bakarsın ki kayıpsın, ne zaman eksildiğini bile anlamamışsın.

Ama duygular vardır, hem de çok acımasızdır. Biri bir uçta, öteki diğer uçta... Kendi içinde çelişkili ve çatışmalıdır onlar. O yüzden aklını fikrini askıya almak zorunda kalırsın. Çünkü düşünürsen, karar alman gerekir. Ama karar almak istemezsin. Alacağın kararın her türlüsü canını sıkar. Bir temiz çıkış yolu göremezsin, her yol bunaltıcıdır.

Ha, zannedilmesin ki düşüyorsun. Sadece biraz hava almaya çıktın, hepsi bu. Tekrar dönecek, evinin yolunu bulacaksın. Hep öyle olmadı mı? Döndüğünde, bulduğun belki tam olarak "kendin" olmayacak, daha yorgun olacaksın mesela. O zaman da dönüp kendine "olgunlaştığını" söyleyebilirsin, ne var yani. Sonuçta hayat büyük bir kargaşadan ibaret değil mi?


Evla.

Etiketler: , , , , , ,