25 Ocak 2014 Cumartesi

Dünyasız İnsan

Zaman geçiyor, olaylar bir yandan çözülürken, bir yandan karmaşıklaşıyor. Sanırım ergenlik dönemimde çok daha mantıklı hareket ediyordum, önyargılarımdan uzak, dikkatle izleyip anlamaya çalışıyordum olan biteni. Şimdi ise, 'bu kesin şu sebepledir. Bak gör bunun altından şu çıkar!' gibi kalıplarla izliyorum dünyayı.

Bir yandan da bu yaklaşımın doğal bir süreç olması gerekiyor, çünkü hayat karmaşık ve bizim de onu biraz kolaylaştırmamız gerekiyor. İnsanları kategorilere bölmezsek çok zorlanırız. Düşünsenize, her tanıştığınız insana, yeryüzündeki en farklı insan gözüyle baktığınızı? Onu, daha önce hiç kimseden duymadığınız sözler sarf edecek bir insanmış gibi dinlediğinizi? Çok yorucu olmaz mıydı?

Kategorize etmek derken; mesela karşımızdaki insanın üstündeki kıyafet, kıyafetlerin markaları, saç rengi, saçın bakımlı olup olmaması, başörtüsü, o anda kişinin bulunduğu ortam, kişinin konuştuğu insanlar, kişinin arabası veya evinin olup olmaması gibi özellikler, bizim karşımızdaki insanı belirli bir yere koymamıza yetebilecek bilgi veriyor bize.

Doğduğumuz andan itibaren bu karmaşayla başetmeye çalışıyoruz, işimiz zor gerçekten. Bu hayatı anlama çabalarımız, daha çok içinde bulunduğumuz koşulları kabul etmemizden ibaret oluyor maalesef. 30 yaşında bir insan, o yaşına kadar kim bilir neleri kabul etti, nelerden geçti. İnsan yaşadıklarını da unutuyor tabi ki, A olayı karşısında B tavrını takınmaya karar vermişti belki de 5 yaşında, sonra bu kararı neden verdiğini unuttu gitti. Beyninde yarım kalmış düşünceler, temel nedeni belli olmayan istekler, duygu-düşünce çatışmaları, çatlaklardan sızan beyin sıvısı...

Belki de, diyorum, bizim doğamız dünyaya uygun değildir, doğar doğmaz mücadele ettiğimize göre. Öyleyse dünyaya yabancı insan, belki de başka bir düzenden gelip buraya düşmüştür, neden olmasın?

Evla

13 Ocak 2014 Pazartesi

Kara Dedektif Serisi 3

Kara Dedektif Serisi 1 için tıklayınız, 2 için tıklayınız.

Görünmez olduğuma inanıyorum artık, bir dedektif için en iyisi değil midir? Memnunum halimden, yanımdan geçerken omzuma çarpan gençleri, dar kaldırımlarda yan yana yürümek için ısrarcı olan kalabalık grupları, beni bir türlü görmeyen garsonları, hepsini ben istiyorum ve öyle oluyorlar. Cinayet işleyen insanlar da aynen böyle düşünüyordur; istediler ve oldu.

Köşeyi dönünce ikinci apartman, benim karanlık kuytu yuvam. İçeri girer girmez, kargaşadan uzaklaşıyorum. İşte yine o kasvetli odadayım, güneşin girmediği, panjurların açılmadığı, tozlu bir oda, klasik dedektif odası işte, ona benzemek için kuytu köşede bir yer buldum. Anlayın işte, ben O'yum! Filmlerde gördüğünüz, ömrünü sonbahar mevsiminde geçiren, paltosunu piposunu ve şapkasını kendisinden ayırmayan O dedektifim. Ben istedim ve oldum.

Sanırım bir süreliğine salondaki eski kanepede sızıp kalmışım, yine o meyhanede oturuyordum çünkü. Daha sonra kapı zilini duyunca kendime geldim. Bu zil sesini değiştirmeliyim, belki böylece kapının çaldığını algılamam ve hiç uyanmam.

Yaşlı bir kadın, gri-beyaz saçları var, bıkmış bir yüz ifadesi... Ne istiyorsun kadın? O kadar hızlı konuşuyor ki, ne istediğini anlamam mümkün değil. Kadın biraz söylenip gitti neyse ki.

Tekrar döndüm dünyama, eski kanepeme ve yine o rüyanın içinde buldum kendimi...

Yine aynı yerde oturuyorum, aynı meyhane, aynı mezeler, aynı anason...Aradan yıllar geçmiş, ben hala aynı yerdeyim, asırlardır geldiğimi bildiğim o taburede oturuyorum yine. Etrafımda; iyi insanlar, kötü insanlar, acılı insanlar, yalancı insanlar, ne istediğinin farkında olan ve ne istediğinin aslında farkında olmadığını anlayan insanlar, ve ben... Camlar buğulanmış, renkler geçiyor dışarıdan, soluk ve ağır ağır, sonra mekandan çıkıp, sokakta yürüyordum, biraz fazlaca içmişim. Ara sokaklardan gidiyorum, araba yok.
Bir kadın sesi duyuyorum, bağırıyor, emin olamıyordum önce, ama sonra bir daha duyuyorum, bir kadın bağırıyor kesin! Sonra kadının var olduğunu tahmin ettiğim yöne doğru ilerliyorum, o niyetle hareket ettiğim kesin ancak niyetimle davranışlarım arasındaki mesafe açık... Bir ara, sokak iyice daralıyor, başka kimse de yok etrafımda, ama yolun ortasında bir kadın duruyor, yaklaşıyorum ona.
"Kadın?"
Cevap yok...
"Kadın sen ağlıyorsun!"
Cevap yok...

Başında bekliyorum, her şey bulanık, ama kadının gür siyah saçları var, dağılmış. Yol ortasında, benim rüyamın merkezinde ne yapıyor? Burası intihar edilecek bir sokak değil, arabalar buralara girmez. Eşi dövüp atmıştır kesin, ama o zaman etrafta birileri olmaz mı?

Kadının yanına çömeliyorum, başında bekliyorum sanırım, yol iyice bulanıklaşıyor, kadın iyice seçilmez hale geliyor. Sonra nedense sahne değişiyor, ve kadını gözlerimin içine bakarken buluyorum. Ama bana bakan kadın yüz değiştiriyor, altında başka bir yüz var sanki, arada kendisini açığa vuruyor. Yüzler, gözlerini benden ayırmıyor, korkutuyor beni, olacaklardan korkuyorum. Hem çok tanıdık, hem de çok yabancı... Sonra aslında kadının kanadığını anlıyorum! Elimle kadının yüzüne dokununca ellerim ıslanıyor! Kanıyor bu kadın! Ayağa kalkmaya çalışıyorum, titremeye başlıyorum, kadın ölüyor, etrafıma akıyorum yardım için, kimse yok. Etraftaki evlerin camına tıklasam? Sanki içleriden sesler geliyor ama, anlayamıyorum, emin olamıyorum. Kaçmaya çalışıyorum, kaçamıyorum. Bağırmaya çalışıyorum, çırpınıyorum, ve derken kan ter içinde uyanıyorum.

Kıyafetlerim ve hatta kanepem su içinde, bu rüyayı gördüğüm her seferinde aynı şey...

Kalkıp o meyhaneye gitmeliyim tekrar.

...
Evla

9 Ocak 2014 Perşembe

Gripli Misin Nesin!!

Grip, siz onu yaşadığınız anda, size ilaç getiren parmaklara aşık olmak
Daha önce ayıla bayıla yediğiniz gıdaları, mazideki halleriyle hatırlayıp koklamayı öğrenmek
Salonun orta yerine kurulup, naz yapabileceğiniz insanların varlığına şükretmek
İçtiğiniz-yuttuğunuz bilmem kaçıncı ilaca anlayışla yaklaşmak hatta bazen onun derdine ortak olmak
Tam geçti derken kaçamadığınız bir delilik grip

Sizden önce ellerini sıcak suyla yıkayan bir insanın borularda sıcak sıcakcıcıkcak suyun kalmasına vesile olması,
ve sizin o güzelim suda ellerinizi yıkarken sevinç çığlıklarınızın boğazınıza düğümlenmesidir grip.
Çünkü;
Gecenin bir vakti, sabahları gözlediğiniz o garip saatlerin sonunda,
Tam da ısındığınız ve yorganınıza güvenle sarıldığınız dakikalarda,
Birden bir ürpertinin başlaması, teninizde yanma, titreme ve üşümeye giden acımasız yolda,
Tam da yorganınızı kuruduğu için boğazınızı yakan havayı ısıtmak için kullanırken, bir yandan da kendinizi boğmamaya çalıştığınız o anda,
Deliler gibi üşümenize rağmen, yorganı kendinize acımadan üstünüzden atıp,
Hatta ıslak bir bez parçasıyla kendinize ettiğiniz işkenceyi şiddetlendirip,
Bir de bundan payelendiğiniz bir andan sonra,
Ateş düşürücülerin yardımıyla İnsan gibi yaşayabileceğiniz, bir gün temel İnsan haklarına sahip olabileceğiniz inancıyla,
Umut da fakirin ekmeğiyken,
Yeniden, yine yeni yeniden, sıfırdan başlarken ve coca cola zeroyken,
O titremelerin tekrar ve tekrar sizi bulmasını kanıksarsınız,
Kendinize sıcağı, ama insanca dostça bir sıcağı haram bulursunuz.

Çünkü;
Sevgidir grip,
Kardeşliktir, barıştır, dostluktur, dayanışmadır.

İnceliklerini son günlerine doğru öğrendiğiniz bir sanattır,
Tuvalet kağıdının o hasssass yumuşacık dokusunun burnunuz için ne kadar harika olduğunu,
Ailenizin bilmem kaç bin kat katlı o tuvalet kağıdına para verdiği için ne kadar iyi bir iş yaptığını,
O reklamlarda boşuna çocukların oynatılmadığını anlamaktır grip.

Onun sadece size ait olduğunu zannettiğiniz bir anda, hastanede göğüs hastalıkları bölümüne girdiğinizde,
Size kendinizi diğer kullarla eş görmeniz gerektiğini buyuran, kutsal bir andır grip.

Bir de üstüne, yan komşu sabahlara kadar televizyonun sesini açar,
Sizin adınızı bile hatırlamaktan aciz, burun akıntınızla solup giden düşünce dünyanız,
Bunca acının içinde bir teselli arar,
Umut da ekmek arası köftedir,
Kendinizi kör, gelen seslerin de roman okuyan telefon hattından geldiğini kabul edersiniz,
Dinlemek zorunda kaldığınız hadiseyi kafanızda canlandıracak, kuş kadar bile olsa beyninizin kalmamasından mütevellit,
Bi rahatlar,
Şükretmeyi öğrenirsiniz.

Kendisine eşlik eden bazı dostları da vardır ki onlardan burada bahsedemeyeceğim...

Ve o an gelir çatar elbet,
Seni terk etmek üzere olduğunu, üzerine dökülen kova kova sudan,
Yavaş yavaş eriyen beyninin sulu ortamda kendisini yenilemesinden,
Bunca ter yüzünden gecenin bir vaktinde üstünü değiştirmek zorunda kalmana kızamayışından anlarsın.

Asla elveda demez, elvedaları sevmez, o daha çok kalıcı ilişkilerin insanıdır,
Onu her an beklemeni ister, ne zaman görüneceğine dair de renk vermez.

O bir garip griptir işte, eğitir öğretir, adam eder seni ve gider.

Evla.