Umberto Eco - Gülün Adı
Romanın kurgusu ile ilgili, onu okurken keyfinizi kaçırabilecek bir ipucu vermeden yazdım bu yazıyı. Hatta romanı okumamış olanların bu yazıyı okuması
faydalı bile olacaktır bence.
Bütün bir roman (ki oldukça uzun) bitiğinde, aklımda pek çok soru vardı. Bu soruları kafamda kurcalarken, kitabın aslında bitmemiş olduğunu gördüm. Kitabın Can Yayınları'nın bakısını olduğumu söyleyeyim. Kitabın en sonunda Umberto Eco'nun bu kitap ile ilgili yorumlarını gördüm, esasında da o yorumlar beni bu yazıyı yazmaya sürükledi.
İlk yüz sayfayı
bitirememiş kişilerden duymuştum, Eco’nun kitabın sonundaki yorumu ile bu durum netlik kazandı.
Eco bunun bir kefaret olduğunu söylemiş, ilk yüzü okuyamayan bu kitabı okumasın
diyor kısacası. Bu beni şaşırttı, çünkü okuyucu sayısını bilerek azaltmaya
çalışıyormuş gibi görünüyor. Ancak aynı zamanda, Eco, bütün yazarların fazla
okuyucuya ulaşmak isteyeceğini söylemiş. Aradaki fark ,sanırım, kendisinin
nitelikli veya gerçekten ilgili okuyucu istemesinden kaynaklanıyordu.
Yani, siz kitabı okurken, bir ilhamdan öte, bilinçli bir
şekilde tasarlanmış bir kurguyla karşılaşıyorsunuz, veya çoktan karşılaştınız.
Ortaçağ’da geçen bu roman için akla hayale gelmeyecek detayda bir araştırma
yapmış kendisi. Olayların geçtiği mekan, en ince detayına kadar tasarlanmış, havanın
sıcaklığı ve neminden tutun, odalar arası mesafeye kadar...
Öte yandan, hikayenin olayları yaşamış ve artık yaşlanmış
bir kişi tarafından anlatılmış olması bile, yazarın kendisini gizlemesi için
bilerek düşünülmüş. Eco’nun anlatmak istediklerini açık olarak söyleyememesi
veya söylemeyi tercih etmemesi sebebiyle, her şeyi anlayamayan bir karakterin
ağzından anlatılmış olaylar. Dolaysıyla, üstü kapalı olan bazı kilit düşünceler
var kurguda, Eco’nun istediği gibi.
Eco, kurguyu her şeyi anlamamış olan birisinin ağzından
anlatarak bazı belirsiz alanlar ve kelime oyunları bırakmış romana (bunu
kendisi söylüyor, ben değil), bu da okuyucunun farklı yorumlarına açık bir
kurguya izin veriyor aslında. Roman, varmak istediği nokta açısından da kesinlikle
tartışılması gereken bir yapıda. Bu da yetmezmiş gibi, romanın sonuna
iliştirilmiş olan Eco’nun kendi yorumları, onun zekası – veya çok boyutlu
düşünce yapısı diyebilirim - karşısında insanı afallatıyor. Düşünecek ve
tartışacak pek çok malzeme sunuyor insana.
Böylece hem onun yeteneğine hayranlık besliyor, hem de bu kadar bilinçli bir kurguyu, okurken fark etmediğiniz için kendinizi inanılmaz yetersiz hissediyorsunuz.
Son olarak, romanda gelinen nokta ile ilgili açıkça yorum yapmak istemiyorum, ancak okumanız bittiken sonra Eco'nun Tanrı ile ilgili düşüncelerini bilmenin, William karakterini anlamada önemli olacağını zannediyorum, en azından benim için 'evet ya tahmin etmiştim, şunu demek istemiş' dediğim bir nokta oldu. Tabi gerçek nedir bilmiyoruz ve gerçeğe sıkı sıkıya bağlı olmamamız gerektiğini bu romanla öğreniyoruz.
Evla.