30 Nisan 2016 Cumartesi

Perdeyi kapatın!

Biliyordum bunun olacağını. Biliyordum, sadece zamanı kestiremiyordum, ancak adım gibi biliyordum...
Nereden biliyordum diye soruyorum şimdi kendime, nereden başlasam anlatsam?
Mesela önünde kurdela olan kıyafetlerden biliyordum, sanki kendini hediye paketine çeviren bedenlerden... Küçük çocukların kafasında da fiyonklar vardır ya, yeni açılmış bir hediye gibi, tıpkı bir nesne gibi...
Şarkılardaki acılardan biliyordum.
Sonra sokaklarda çok acı vardı, herkes bilmezdi bu acıları, ama ben hissediyordum. Yalnız kadınların, yalnız çocukların, kalabalık insanların acısını hissediyordum. Sanki yanlarından geçerken kokularını alıyordum, sen de böyle hissetmiş miydin hiç? O an soluğumu kesiyordu onun acısı.
İnsanların çalışma koşullarından anlıyordum, kocaman hasta bir bütünlüğün ufak yansımaları olarak görüyordum onları, kendime ve herkese acıyordum.
Burada yapamayacağımı biliyordum. Çünkü para kirliydi, elime yapışıyordu ve elimi kirletiyordu. Onu iyi amaçlarla kullanma düşüncesindeki insanlara bir perde iniyor diye düşünüyordum, onlar da kirleniyorlar ancak kirlerini görmüyorlar diyordum.
Alışveriş merkezleri var ya, orada annesinin elini çekiştiren ve ardından kendisiyle hiç ilgisi olmayan -de ki mutfak malzemesi satan- bir mağazaya zorla girdiklerinde anlıyordum bunu. Çıkmak istiyorlardı kuşkusuz, ancak sokaklar da kirliydi, zengin fakir herkes tehditti.
Böyle bir histi işte yaşamak. Burguyu bilir misin? Yani bir şeyin burulmasını? Öyle buruluyordum.
Ve söylenmezdi bu hisler, söylenirse zehirler diye korkardım.

Şimdi, belki 50 belki de 20 yaşındayım, çok da iyi dayandım ve aklımı oturtamadığım hayatla olan sorunumda son perdeye geldim sanırım.

Sanırım, ömrünce tek bir kişiyi sevmiş ve ona kavuşamamanın derdiyle yanan bir insanın derdine benziyor benim arzu ettiğim dünya düzenini asla bulamamam. Belki de kavuşulamayan kişi gibi, arzulanan dünya da benim ütopik hayallerimde çarpıtılmıştır. Yani asla ve asla var olamayacaktır.

Ama bu öyle bir acı işte, varlığını ve yokluğunu anlamsız kılıyor arzulananın. İtiraf edeyim, sanırım acıyı seviyorum, acıda huzur buluyorum sanırım. Belki de benim son perdem bunu anlatıyordur. Umarım değerli bir anlatıdır, hep güzel bir son hayal etmemiş miydim?

Evla.

Etiketler: ,

16 Nisan 2016 Cumartesi

İş hayatında Başarı

Bambaşka insanlar vardır sürekli birlikte olduğunuz, gününüzü birlikte geçirdiğiniz. Bunlardan bazılarını çok seversiniz, bazılarını da az. Sevmedikleriniz günlük hayatınızdalarsa eğer, bir süre sonra çıkar gider hayatınızdan, iş hayatınızda ise hep gözünüzün önünde olurlar. Çünkü sosyal yaşantıdaki o esneklik, iş yerine geldiğinizde; kurallar, belli mesai saatleri, hedefler, personel değerlendirme sistemleri, üretim miktarları vb olur. İş hayatında mümkün olan her şey ölçülür ve iş yargısı devreye girer. Başarılı olup olmadığınız bu ölçümler sayesinde karara bağlanır.

Sosyal yaşantımızda ise, bizim başarımızı ölçen harici bir kişi/kurum yoktur, kendi ölçeğimizi kendimiz belirleriz. Örneğin çokça arkadaşı olmasını isteyen bir kişi için, 5 yakın arkadaş bir başarısızlık göstergesi iken, yalnızlığı seven daha içine kapanık birisi için 5 ideal bir değer olabilir. Tabi sosyal yaşantıda her şey açıkça ölçülebilir değildir ve arkadaşların sayısının yanısıra, onlarla geçirilen zamanın sizin açınızdan ne kadar doyurucu olduğu gibi konular da vardır.

Sosyal hayat karmaşıktır sözün kısası, iş hayatı ise yine öyle, ancak iş hayatını yöneten zihniyet onun karmaşıklığını indirgemek gayretindedir. Ki başarılı olanı bilsin, başarısız olanı elesin, başarılı olanı getirsin onun yerine. Veya daha iyimser bir bakış açısıyla, başarısız olanı güçlendirecek için hareket etsin, zayıf halkayı beslesin ister.

Bunun karşılığında ne alırsınız? Sosyal hayatınız olsa, hatır, gönül, destek (maddi veya manevi), bir gülümseme, bir akşam yemeği, bir fincan kahve... İş hayatında ise başarılı olursanız, ki başarının kriterlerini siz koymamıştınız, satın alınabilecek mal ve hizmete erişim hakkı alırsınız, yani doğrudan para alırsınız, hatta iş hayatıbu motivasyon üzerine kurulmuştur. Bu mal ve hizmet, sizin şahsınıza duyulan sevgiyle-ilgiyle bağıntısız olarak temin edilir. Öyle ya, parası olan düdüğü çalar.

Hatta ürün ve hizmetlerin reklamlarında da hep bu eksikliği kapamak istercesine "size özel", "sadece sizin için tasarlandı ve üretildi", "bu sizin tarzınız" gibi kişiye özel vurgular  görürsünüz. Oysa sunulan şey sizin için değil, onu alacak kadar parası olan herhangi bir 'şey' için tasarlanıp üretilmiştir.

Tüm bu karmaşanın içinde siz, size has olarak sunulmayan bir nimete ulaşabilmek için, sizin belirlememiş olduğunuz kriterlere daha çok uyum sağlamak için kendinizi geliştirmeye çalışırsınız. Bunu yaparken de yine ölçülebilir gelişmelere ihtiyacınız vardır; örneğin sertifika, yurt dışında eğitim, belli bir yaşa gelmiş olmanız, belli bir statüde daha önce çalışmış olmanız gibi. Sonunda ise, sizin gönlünüze göre değil cebinize göre temin edilen pek çok ürün ve hizmete erişebilirsiniz.

Öyleyse neden çalışıyorum diye düşünür durursunuz. Ben burada ne yapıyorum diye sorarsınız kendi kendinize. Burası benim dünyam değilse, koşulları ben koymadıysam, ödül ve ceza mekanizması benden bağımsızsa...


Etiketler: , , , , ,

9 Nisan 2016 Cumartesi

Gölgesizler

Ancak var olan bir şeyin gölgesi olabilir
Ya var olmayan bir şey?
Bir insan ne zaman vardır, ne zaman yok?
Bazen var gibi de yok,
Keskin sınırları olmayan bir hayat
Ve içinde varlığı bulanık insanlar
Bir şey olmak için yaşayan

Bir mahalle muhtarıydı,
Bir şey olmak için, var olmak için
En iyi en güzeli istediği için
Geçmişindeki kusurları örtmek için
Ve genç bir kadın, altın saçlı
Ve yeni bir nesil,
Temiz, güzel, değerli
Kendisinde artık kalmayan o varlığı
Bir başka şekilde var etmek için...

Bir kız kaçırıldı bir köyde,
Muhtar bilir bu hikayeyi,
Dağa götürüp çiçek koklamayı
Ve sonra namusu temizlemek için
Nüfusuna geçirmeyi
Muhtar bilir bu hikayeyi.

Ve köy kahvesinde oturmuş
Bekler insanlar
Yolu izlerler bütün gün
Kim gelsin, ne olsun isterler?
Belki bir satırdan fazla bir anlam olmak isterler,
Varlıklarını bilmek isterler

Oysa,
Varlığı, ne bir şehirde, ne de bir köyde
O kadar küçüktür ki insanın,
Bazısı dünyanın tepesindedir,
Bazısı okyanusların derinlerinde,
Geçici bir an için vardır hep,
Sonrası toprak.

Ve muhtar varlığı yokluğa seçince,
Ne olur onun torunları, onun nesli,
Dedeleri, çocukları
Kimdir bunlar?
Onlar var olur mu bu hayatta?
Bir çocuk, varlığını mümkün kılar mı onu yapanların?

Evla
Gölgesizler filminden esinlenerek yazılmıştır.

Etiketler: , ,